the person you can't escape

174 17 49
                                    

bölümü yazarken cok aceleci ya da depresif ya da heycanliymisim sanitim bilmiyroum hic araya girip yorum yapmamisim

kiss bölümü roz'a ithaf ediyom ii okumalar

***

hyunjin ani bir hareketle bana döndüğünde ben de dehşet içinde ona bakıyordum. ne demek biliyorlardı?

"ne diyorsunuz siz?" hyunjin sorusunu sorarken içgüdüyle beni arkasına doğru çekmişti.

"bakın şu an pek iyi görünmediğinin farkındayız ama aklınıza gelen tür bir şey yok ortad-" changbin hyung'un sözünü bitirmesine kalmadan zaman tekrar durdu.

duygularımı kontrol edemiyordum, mantıksal olarak düşünüp kararlar almaya çalışsam da duygu yoğunluğuna engel olamıyordum. hoş, zamanın durmasının sebebinin duygularım olup olmadığından bile emin değildim. sadece teoriydi.

en yakın arkadaşlarımdı hepsi ve hepsi yalan mı söylemişti? açıklamalarını merak ediyordum ama bu ciddi anlamda tehlikeliydi. hyunjin'e ilk anlattığımda bunun ne kadar harika bir şey olduğunu söylemişti fakat daha sonra düşünüp aynı zamanda çok büyük bir tehlike olduğundan da bahsetmişti.

eğer bu insan üstü becerim (?) yanlış insanlar tarafından öğrenilirse beni denek olarak kullanacaklarından, kimseye güvenemeyeceğimizden bahsetmişti. kimseye güvenmemiş ve anlatmamıştım fakat bu insanların arasında en yakın arkadaşlarım yoktu. onlara inanmayacaklarını düşündüğüm için anlatmamıştım.

onların zaten bildiği ve amaçlarını bile bilmediğim bir şeyden ötürü bizden bunu saklayacakları kimin aklına gelirdi?

açıklama yapmalarına izin verecektim ama şu an ve yüz yüze değil. şimdi yapmam gereken tek şey hyunjin'i de alıp kaçmaktı. fazla içmediğim için şükür etmeliydim, zaman durmuşken hyunjin'i de arabaya götürüp araba sürmem imkânsız olurdu.

ne kadar süre zamanın duracağını bilmediğim için elimi çabuk tutup hızlıca hyunjin'i kucaklayıp evden çıktım ve onu arabaya oturttum. tekrar eve dönüp telefonlarımızı ve cüzdanlarımızı aldım. hyunjin'in odasına girip bulduğum bir çantaya birkaç kıyafet tıkıştırıp buz dolabında ne bulduysam doldurdum. ne yapacağım, nereye gideceğimiz hakkında en ufak fikrim yoktu ve bu yüzden her şeye hazırlıklı olmak istiyordum.

oyalanmadan arabanın anahtarlarıyla beraber evden çıktım ve arabaya geçip sürücü koltuğuna oturdum. çantayı arka koltuğa atıp arabayı kendi evine doğru sürmeye başladım.

fakat bu gerçekten çok saçma bir fikirdi bizi bulmak için arayacakları ilk yer benim evim olacaktı. bu yüzden vaz geçip yolumu değiştirdim ve dağa sürdüm.

evet, baya dağa sürdüm. dağın, üniversitenin gezileriyle kamp yapmaya götürdüğü ormanlık bir alanı vardı. kamp zamanı yeni bitmiş ve önünüzdeki ay tekrar başlayacaktı, bu yüzden orada şu an kimse olmazdı. aklıma başka fikir gelmiyordu.

ne kadar sürdüğünü tam olarak bilmesem de bu kez ciddi anlamda uzun sürmüştü. neden telefondan koronometre açmıyordum ki?

kamp alanına yaklaştığımızda hyunjin'in boğulurcasına içine çektiği nefesle aniden frene yüklendim ve endişeyle ona döndüm. nefesi mi daralmıştı? neden bir anda böyle nefes almıştı?

"hey, hey! iyi misin? hyunjin!" şaşkınlığını atıp bana baktığında sakinleşerek yavaşça arkasına yaslandı.

"iyiyim, sorun yok." ellerim havada ne yapmam gerektiğini çözmeye çalışırken, "iyiyim çilli," demesiyle rahatlayarak arkama yaslandım.

pseudo- | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin