•••
BÖLÜM BİR: SARMAŞIKLAR VE IŞIKLARGece yarısının kalplerin üstüne taht kurduğu bir gündü. Amaçların ve sanrıların gökyüzüne toplandığı, hiçliklerin yitip gittiği bir pencereden ibaretti gözlerim. Her sabah gece yarısının güneşinin hiçliklerin ortasında yitip gittiği gibi yitip gitmişti kelimelerim. Gözlerim önümdeki kaldırım taşlarının grisine takılı kalmış, her adımda taşların yırtık kağıt misali zihnimin duvarlarını kesmesine izin veriyordum. Sahi, en son ne zaman sarılmıştı kesiklerim? Hatırlaması güç bir anının içinde boğulurken ki debelenişlerimin arasından duyulan kalabalığın sesi biraz olsun gerçeğe dönmemi sağlamıştı.
Hawkins Lisesi'nin çalan çanları beni olduğum yerde irkilmemi sağlarken adımlarımı hızlandırıp sınıfıma doğru yürümeye koyuldum. Kalabalığın sesleri bir müzik misali kulaklarımı tırmalayıp geçiyordu. Dolapların yanında flörtleşen gençler, basket takımındakilerin bağıra bağıra yanımdan geçmeleri ve ağır ter kokusu, patlayan sakızlar, alay edilen gözlüklü çocuk, hepsini geçip gitmem birkaç dakika sürmüştü. Sınıftaki yerime geçip beklemeye koyuldum. Bu sıralarda oturan herkes gibi, veyahut çoğunluk gibi, aitsizlik hissi benimde yanımdaydı. Hayır, hayır. Çoğunluk değil, herkesin ruhunun derinliklerinde saklıydı bu sancılı his. Sadece bazıları saklamasını iyi bilirdi.
Derse giren öğretmen bir şeyler mırıldanırken kafam başka yerlerdeydi. Herkesin kafası başka yerlerdeydi. Beş yılı aşkındır bu küçük kasabadaydım. Bu kasabayla, bu küçük ve acımasız dünyayla ilgili bildiğim bir şey varsa, burası garip yerdi. İnsanın anılarının içindeki gülleri solduracak kadar garip ve tuhaftı. Bu yerde hayatta kalmak istiyorsan zihninin renklerini siyah ve beyaza donatman, küçük bir çocuk gibi saklanman lazımdı. Bu kasabanın bana öğrettiği bir şey varsa o da perdelerini aralarsan göreceklerin seni dipsiz kuyuya hapsedeceğiydi. Biraz kırmızı eklersen bu yere, işte o zaman dipsiz kuyunun içindeki herkes gibi arayacağın tek şey sadece solmuş güllerin için birer halat olacaktır.
Devamlı olduğu gibi bir dakika erken çalan bozuk zil ile gürültü tekrar başladı. Hawkins lisesinde sabahın erken saatleriydi. Çoğu kişi gibi kahvaltı için yemekhaneye doğru gitmiştim. Babam işe erken giderdi, bende çoğu zaman kahvaltı yapmazdım. Diğerleri gibi yemek sırasına girip aşçı kadının tabağıma iğrenç kokan bir lapayı koymasını bekledim. Güzel yemeklerden asla alamazdın. Güzel yemekler her zaman öğretmenler, rüşvetçiler ve popüler çocuklar içindi. Güzel yemek yemek istiyorsan üst tabaka olman lazımdı. Her yerde olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Sanrılar ve Ezgileri | Eddie Munson (Askıda)
FanfictionGecenin karanlığının ruhun sarmaşıklarına dolandığı bir günün akşamı, gül dikenlerinin sancıları kanatmış acılarını, en çok senin yaralarını boyamış kırmızıya. Lavantaların solduğu bir ilkbahar ayında alaycı bir soğukla değiştirmişsin yerini. Ezgile...