•••
BÖLÜM BEŞ: GÖZLERİN ARASINDA KATLEDİLEN YILDIZLARHerkesin gözlerinin ufka dayandığı, en çokta arayışların ve kaçışların arasına saklandığı bir zamandı. Doğanın kendi kabuğuna çekildiği, akşamın batan güneşinin gözyaşlarına bulandığı bir andı. Gökyüzünün boyandığı kırmızı rengi ellerimin arasından kayıp giderken idam ettiğim özgürlüklerimin arasından kopan bir feryat dolduruyordu kulakları. Acıların gün yüzünü kararttığı bu akşam saattinde en çok doğanın sesi burkuyordu yürekleri, en çok yeşillerim dolduruyordu kulaklarımı.
Esen bahar rüzgarı tenimi sıyırıp geçerken üşümeye başlayan vücudumu kollarımla sardım. Steve Harrington'ın arabasıyla yirmi dakikadır gittiğimiz yol en sonunda biter gibi olmuştu. Yolun kenarına arabayı park ettiğimizde arka koltuğun zor açılan kapısını itip arabadan indim. Ormanın içine doğru yürüdüğümüzde karşımıza çıkan harabeye benzer eve baktım. "Burası olduğuna emin miyiz?" diye sordum.
"Adres burayı gösteriyor." dedi Robin. Evin kapısına geldiğimizde Steve kapının kilitli olduğunu iddia etmesine rağmen kapı kolaylıkla açılmıştı. Batmaya başlayan güneş ile etraf daha da karanlık olurken bir an için ormanın ortasında otçu birinin evinde ne işim olduğunu sorguladım. İçeriye girdiğimizde elimdeki feneri yakıp etrafı incelemeye başladım. İçeriside en az evin dışı gibi dağınık ve biçimsiz duruyordu. Eski, delik deşik koltuk, duvarlarda gezen böcekler ve her tarafı kaplamış örümcek ağlarının olduğu bu yerde birinin yaşadığını aklım almıyordu açıkçası. Tahtadan duvarlar ile bir kulübeden farksızdı, veya cidden sadece bir kulübeydi.
Steve eline aldığı bir sopayla etrafı dürterken yol boyunca olduğu gibi Dustin ile bir şeyler tartışıyorlardı. Robin bana yolda ikisinin çok iyi anlaştığını söylemişti. Anlaşmaktan kastı neydi, bilmiyorum ancak devamlı kavga eden abi kardeş gibi gözüktükleri kesindi. Mutfak tezgahı
gibi bir taşın üstündeki lavaboya yaklaştığımda burnuma dolan iğrenç koku ve küflü ekmeğin başına üşüşen sinekler ile midem kalkmıştı. Max yere düşürdüğü bir şeyi toplamaya çalışırken Steve aynı yeri kaba bir şekilde sopayla dürtmeye devam ediyordu. "Hey, çocuklar. Sanırım burada bir şey."
Steve'in sözüne karşılık herkes oraya baktığında, tentenin altından gelen ani hareketlilik ve Steve Harrington'ın duvara yapışması bir olmuştu. Tanrım, Eddie gerçekten buradaymış. Eddie Munson her zamankinden daha karışık saçları, korku dolu gözleri ve elindeki kırık bira şişesi ile Steve Harrington'ı duvara yapıştırmıştı. Dustin endişeyle Eddie'nin yanına geldiğinde Eddie'nin şişeyi tutan parmak boğumları daha da beyazlaşmış ve Steve'in boynuna keskin camı daha da bastırmıştı. Kapıyı açıp koşup gitmek için her şeyimi verebilirdim. Görüntüye karşı kalkan midem ile kusmamak için kendimi zor tuttum. Şiddetle alakalı en ufak bir görüntü bile midemin bulanması için yeterliydi. Geçmişin soğuk izlerinden biriydi bu. Veyahut sadece gözlerimi bürüyen kırmızı dehşetinden dolayıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Sanrılar ve Ezgileri | Eddie Munson (Askıda)
Hayran KurguGecenin karanlığının ruhun sarmaşıklarına dolandığı bir günün akşamı, gül dikenlerinin sancıları kanatmış acılarını, en çok senin yaralarını boyamış kırmızıya. Lavantaların solduğu bir ilkbahar ayında alaycı bir soğukla değiştirmişsin yerini. Ezgile...