V: "it's always you."

204 26 134
                                    

chase atlantic — swim.
tame impala —  one more hour.
lana del rey — west coast.

kadını güzel yapan tanrı, sevimli kılan ise şeytandır. —victor hugo

gücü yetersiz olan insanlar yalnız başına kaldığında, kendini kabullendirmek isteyenler üşüşürdü etrafına ve aralarında seçtikleri kişilere isim takar, günün zavallısı ya da kurbanı olarak adlandırırlardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

gücü yetersiz olan insanlar yalnız başına kaldığında, kendini kabullendirmek isteyenler üşüşürdü etrafına ve aralarında seçtikleri kişilere isim takar, günün zavallısı ya da kurbanı olarak adlandırırlardı. sırıttım bu düşünceye. beni hesaba katmadan nasıl da rahat rahat hareket ediyorlardı ama. işte jennie bu kurbanlardan biriydi.

ancak insanlar bir şeyi unutarak hata yapıyorlardı. jennie'nin bana sahip olduğunu. o bana sahipti, endi, tekti. yer yüzündeki cennetim, zihnimdeki en kirli düşünceleri besleyen küçük şeytanımdı benim. dahası yoktu ve bazılarının bunu bilmesine rağmen ona ısrarla yaklaşma çabası yok muydu, deli oluyordum.

derin bir nefes alıp olduğum yerde dikleştiğimde önüme gelen saçlarımı geriye atıp koridorun başındaki sandalyede oturan chaeyoung'a baktım. yüzünde bir türlü anlamlandıramadığım bir öfke (?) vardı ve bunun sebebini çözemiyordum. o sürtüğün sorunu neydi? ona doğru ilerleyerek birkaç adımda yanında bittiğimde omzuna dokundum sakince, daldığı yerden ürkerek bana döndü ve bakışları benimkilere çevrildi, çatık kaşlarla ona baktım, sorununu bilmek istiyordum. "bu durgunluğunun sebebi ne? garipsin." derin bir nefes alarak sandalyeden kalktı, bir adım gerileyip sandalyenin kenarına astığı çantasına eğildi ve koluna takıp gitmeden önce bana yaklaştı. kızgındı, vaov. hiç de umrumda değildi açıkçası.

"eski sevgilin flörtümü ayartıyor, sorun bu." ah, eski sevgilim... tabii. alayla güldüm onun bu söylediklerine. hiçbir şey söylemeyeceğimi düşünerek omzuma sertçe çarpıp geçtiğinde kahkaha atarak ona baktım ve alayla kollarımı iki yana açtım. sonrasında arkasından bana el sallayan seulgi'ye döndüm işi bittiğinden gidiyor olmalıydı. başımı sallayarak onunla göz kontağını kestim ve chaeyoun'ga döndüm. "ne yani, sorun taehyung'un seninle değil de jennie'yle ilgilenmesi mi?" dedim alayla. adım atmayı kesip olduğu yerde yumruklarını sıktığında ve benimle tekrar burun buruna geldiğinde, başımı geriye atıp daha yüksek sesli bir kahkaha attım. deliriyordu. ancak taehyung haklıydı. benim bebeğim, aşık olunmayacak gibi değildi.

chaeyoung öfkeyle dudaklarını dişlerken gözlerini kapattı ve bir anda o öfkeli halinden eser kalmadı. kollarını göğsünde bağlayıp alayla sırıtırken sarı saçlarını geriye attı. "eski sevgilini evine mi götürüyorsun yine, hm?" başını aşağı yukarı salladı. "ne yapacaksın? yine duygusal ve ruhsal boşluğundan faydalanıp onunla mı sevişeceksin?" tanrım, canına falan susamış olmalıydı nasıl bu şekilde benimle konuşabilirdi? gülüşüm yüzümde donup paramparça olurken gözlerine baktım nefretle.

the devil wears prada ⟶ jensoo.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin