what's wrong — PVRIS
trouble — sleeping with sirens
high enough — k. flay“Gemileri batıranlar, akıntıya kapılmış giden buzdağları olurdu hep.” —charles dickens
✂
1 gün sonra, jisoo'nun evi.
10.02.2023, 9.14 AM."dokunma bana." sert ses tonuna karşı gözlerimi devirdim. "hâlâ küs müsün?" dedim şokla ona bakarak. saatlerdir benimle konuşmuyor, gözgöze bile gelmiyordu. evin içinde resmen benden kaçıyor, kendisini odaya kilitliyor ve ona yaklaşmamı engelliyordu. "yaptığın şeyin farkında mısın sen jisoo? ya da dur, bayan kim?" dedi dalga geçerek. ses tonu ne kadar alaylı bir tonda olsa da yüzünden ciddiyet akıyordu. saçlarının önüne gelen tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırıp diğer elindeki çatalı tabağa çarparak bana baktı öfkeyle. siktir ya, durum çok ciddi.
"benim için birilerinin canını yakamazsın." dedi nefretle. "benim için birilerinin kalbini de sökemezsin anladın mı? kimsenin ilişkisi bizi ilgilendirmiyor, hele ki seni asla." dedi tükürür gibi bir ses tonuyla, işte bu onun beni gerçekten uzun zaman sonra sinirlendirdiği ilk andı. elimdeki çatal ve bıçağı yerine bırakıp dirseklerimi masaya yasladım ve birbirine kenetlediğim ellerime çenemi yasladım. sakin kalmaya çalışıyordum ama bu tavrı gerçekten hiç yardım etmiyordu aksine sinirlendiriyordu.
"bir, konu hiçbir zaman sen olmadın. iki, seninle hâlâ sürekliliği olan -sen kabul etmesen bile- bir ilişkimiz var ve kendini bu ilişkiye burnunu sokma hakkı bulan herkes, bana da kendi ilişkilerinde aynı şeye sahip olma hakkını verir." oldukça net bir şekilde sinirlerime hakim olarak konuşmam onu şaşırtsa da bunu dillendirmeden dinlemeye devam etti. "üç, chaeyoung'un en başından beri bizimle bir alıp veremediği vardı, ki sana yapılanlara zemin hazırlayan da chaeyoung'tu hatırlatmama gerek yok sanırım?" gözlerimi kısıp ona yaklaştım.
"ya da dur, yoksa var mı? senin için tekrar her bir sahnesini canlandırmamı ister misin jane?" masada duran elleri masanın örtüsünü sıkmış, çatık kaşları ve sinirden kızarmış yanaklarıyla yüzünü bana çevirdi. "istemiyorum." dedi sessizce fısıldar gibi. "güzel, konuşma burada bitti o zaman." kahveden bir yudum alıp tabağımın yanındaki peçeteye dudaklarımı sildim. kalkıp gitmeye hazırladığım an jennie öfkeyle masadaki vişne suyu dolu bardağı aldı ve kolunu uzatıp yana doğru açtı. benimle göz göze geldiği an yüzündeki nefret kanımı dondurdu. yere atacaktı.
"eğer bunu yaparsan—" ve bardak yerle buluşarak parçalara ayrıldı. masadan güç alarak oturduğu sandalyeyle beraber kendini geriye itti ve bacak bacak üzerine atıp dikleştirdiği boynuyla bana baktı. "yaptım işte. hadi, canlandır yaşadığım her bir sahneyi." dişlerimi sıktım. "yapsana, neyi bekliyorsun?" masanın ucundaki sigarama uzanıp içinden bir tanesini dudaklarına yerleştirdi ve paketin üzerindeki çakmağı alarak sigarayla buluşturdu bunları yaparken gözleri dolmuştu ancak asla asaletinden ödün vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the devil wears prada ⟶ jensoo.
Fanfiction[tamamlandı] iyice bak kasvetime kim jennie, o sadece senin gölgesinde oturduğun bir ağaçmış gibi görünmedi gözüme.