«You ain't worth my love
If you only love to hate me»
______________❦︎_______________Ay ışığının ürkekçe aydınlattığı karanlık odanın en köşesinde, kırmızı kadife koltuğunda oturmuş, boş ve ilgisiz gözlerle parmağındaki simsiyah, yılan motifli yüzüğü inceliyordu Yuki. İki yılanın birbirine dolandığı ve tam ortasında bir haç bulunduran bu yüzük, Yuki'nin kurtuluşa dair bulunan ufacık inancını dir tutacak tek şeydi. Yüz yıllar önce verilmiş bir sözün bedelini ödüyordu genç kız. Fakat bu bedeli ödemeyi kendi özgür iradesiyle, istememiş miydi? Bunun cevabından asla tam emin olamamıştı.
Üzerindeki bembeyaz, mavi güzel taşlarla süslenmiş elbisenin alt kısımlarını incecik zarif elleriyle kavrayıp ayağa kalktı. Buz gibi zemine çıplak ayaklarıyla basmasının getirdiği ürperme bütün bedenini kaplamıştı. Yavaş adımlarla pencerenin önüne ilerledi. Her adım attığında yüreğindeki burkulma daha da artıyor, gerçeklerin bir hançer gibi tekrar tekrar kalbine saplandığını açıkça hissediyordu.
Ay ışığı, Yuki'nin bembeyaz ipeksi uzun saçlarını, bir meleğe aitmiş gibi görünen güzel çehresine ve hemen hemen gören herkesin kendisine aşık olmasına sebep olan cam gibi masmavi gözlerine, sanki kızı incitmek istemezmişçesine nazikçe yansıyordu.
Pespembe dudaklarını hafifçe aralayıp gecenin karanlığını bölen aya doğru fısıldadı.
"Nerdesin?" Güzel gözlerinden hafifçe firar eden birkaç damla göz yaşı, sanki buna isteklilermiş gibi kızın hiçbir kusur bulundurmayan yanaklarından aşağıya doğru hızla iniyorlardı. Masmavi gözlerini her kırpıştırdığında beyaz ince kirpikleri ıslanıyor, göz yaşları cüretkar bir biçimde artmaya devam edip her seferinde ağlamak zorundaymış gibi hissediyordu.
İnce uzun parmakları, siyah ve üzerinde yılanlar bulunan yüzüğe hafifçe, zarar vermekten korkar gibi değdi. Parmağını nazikçe yüzüğün üstünde gezdirdi ve ciğerlerini tamamen doldurmak istermiş gibi derin bir nefes aldı. Bu yüzüğü parmağına taktığından beri ne kadar zaman geçtiğini saymayı bırakalı yıllar olmuştu. Yine de her sabah uyandığında içinde, bir çocuğun çok istediği oyuncağı doğum gününde beklerken içinde oluşan o saf ve kötülükten yoksun ümit kıvılcımı tekrar tekrar alevleniyordu.
"Dayanamıyorum..." Yuki geceye ait sessizliğin en orta noktasına nahoş bir mırıldanma daha sundu. Düşmanına olan bu bağlılığı başıma her zaman dert ve sıkıntıdan başka bir şey getirmemişti. Gözlerinde en ufak bir yaşama isteği yoktu. Artık, duygularının yozlaştığını, saflığı ve merhametiyle bilinen kalbinin hiçbir şey hissedemediği gerçeği apaçık Yuki'nin karşısına çıkan bir uçurum gibiydi.
Hiçbir şey hissedemediğini düşünmesine rağmen, şu an gözlerinden akan damla damla göz yaşları nedendi? Ne için ağladığını anımsamaya çalıştı. Terk edilmişlik miydi onu bu kadar hissizleştiren? Yoksa hepsi alsında 'kaybetme' duygusunun getirdiği ağır bir boşluk hissinden mi ibaretti, veya daha da kötüsü, sevdiği adamın düşmanı olması mıydı? Artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edemiyordu bile...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐀𝐔𝐃𝐀𝐃𝐄 [𝐾𝑖𝑏𝑢𝑡𝑠𝑢𝑗𝑖 𝑀𝑢𝑧𝑎𝑛]
Fanficᴏ ɢᴜɴ, ᴍᴇʟᴇᴋ ᴠᴇ şᴇʏᴛᴀɴ ғᴀʀᴋɪɴᴅᴀ ᴏʟᴍᴀᴅᴀɴ, ᴋᴀɪɴᴀᴛɪ ᴄᴇɴɴᴇᴛ ᴠᴇ ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ ᴏʟᴀʀᴀᴋ ɪᴋɪʏᴇ ᴀʏɪʀᴀᴄᴀᴋ ᴏʟᴀʏʟᴀʀ sɪʟsɪʟᴇsɪɴɪɴ ɪʟᴋ ᴀᴅɪᴍɪɴɪ ᴀᴛᴛɪᴋʟᴀʀɪɴᴅᴀɴ ʜᴀʙᴇʀsɪᴢʟᴇʀᴅɪ...