3. Bölüm

149 12 5
                                    

İyi okumalar💚

Gece, karanlığıyla gündüzün üzerini sarıp sarmalamıştı. Biraz sonra yağmur yağacağından mı bilinmez, Midyat sokakları bomboştu. Bu kadim şehir; turistlerin uğrak yeriydi. Bu sebeple gürültü, patırtı eksik olmazdı. İnsanlar evlerine çekildiğinde şehir daha huzurlu oluyordu.

Şehrin en görkemli konağında ki sessizlik ise hayra alamet değildi. O konaktan bugün bir cenaze çıkmıştı. Karadağların gözbebeği Ferman Karadağ bugün toprağa verilmişti. Yirmi üç yaşında, gençliğinin baharındaydı Ferman. Ankara'da ki üniversitesini bitirmiş ve memleketine geri dönmüştü. Döneli sadece on yedi gün oluyordu. Ailesi'ne olan hasretini gideremeden Ahirete göçmüştü.

Annesi Berçem Karadağ son göz ağrısı oğluna, tıpkı öldürülen eşi Hazar'a olduğu gibi bir ömür boyu hasret yaşayacaktı. Belki de bu hikayenin en masumu bu genç adamdı. Beklenmeyen ölüm ile birlikte konak halkı ebedi bir yasa bulanmıştı. Yıllardır süregelen kan davası bir canı daha hayattan koparmıştı.

Botan Ağa hem üzgün hem de çok öfkeliydi. Yıllar önce babasını kurban vermişti. Şimdi ise biricik kardeşini... O kandan olan herkesten nefret ediyordu. Atasever soyu kuruyana kadar durmayacaktı. Suçu olan veya olan olmayan her bir Atasever bedel ödeyecekti.

Öfkeli Ağa cenaze sonrası evin altını üstüne getirmekle yetinmemiş, sesi kısılana kadar intikam yeminleri etmişti. Acılı haykırışları konağın yaşlı duvarlarına ilmek ilmek işlenmişti. Biricik kardeşi, kalleş Ataseverler tarafından öldürülmüştü. Onun nezdinde Rohat Atasever artık ölmeye mahkumdu. Bir tane daha Karadağ kurban edilmeyecekti. Bunun için elinden gelenin daha fazlasını yapmaktan çekinmeyecekti.

O gece, kan davasını durdurmak için planlar yapan biri daha vardı. Altın işlemeli silahında ki mermileri inceleyen ve sahiplerine ulaştıracağı günü düşleyen bir Karadağ daha...

Gece saat dörde on vardı. Botan Ağa, dikenlerin üzerinde gibi hissettiren yatağında uzanıyordu. Uyumuyordu; öyle de bir amacı yoktu zaten. Rahat bir uyku çekebilmesi artık mümkün değildi. Çatısının altından bir kişi daha eksilmişti. O eksikliğin yeri asla dolmazdı biliyordu. En çokta bu üzüyordu Genç Ağayı. Giden, bir kez daha gelemeyecek şekilde gitmişti.

Daha fazla öylece yatamayacağını anladığında uzandığı yataktan kalktı. Duş alarak biraz da olsa kendine gelmeyi düşündü. Üstünde olay gününden kalma çamurlu kıyafetleri vardı. Esmer elleri gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. Gözleri beyaz gömlekte ki çamur lekesine takıldı. Bu çamur kardeşinin toprağına aitti.

Botan yirmi dokuz yaşına basalı çok olmuştu. Sevdikleri yerine canını vermekten gocunmazdı.

Kendisi dururken neden Ferman'ı vurmuşlardı.

O ölseydi daha adil olmaz mıydı?

Sona kalan iki düğmenin kopmasını umursamadan gömleği üstünden çıkardı. Elindekini odanın bir köşesine fırlattı. Yatağının karşısında Midyat manzarasını ayaklarının altına seren bir pencere vardı. Hemen önündeyse ceviz ağacından yapılma çalışma masası konuşlandırılmıştı. Masanın üzeri darmadağın olsa da sigarasını ve çakmağını seçebildi. Onları da alarak boğucu odadan çıktı.

Saat sebebiyle herkes odasına çekilmişti. Yaklaşık iki saat önce Cejno ağa taşkınlık çıkaranları da zorla odalarına yollamıştı. İçlerinden biri de Botan'dı. Terasa ulaşan merdivenleri büyük bir yavaşlıkla çıktı. Kendini bir ölünün ki kadar ruhsuz hissediyordu.

Terasa ulaştığında adımlarını bir köşeye yerleştirilmiş sedire yöneltti. L şeklinde olan sedir, sokak lambalarıyla aydınlanan Midyat'ı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Pelte kıvamına dönmüş bedenini sedire fırlattı. Elinde tuttuğu paketten bir dal sigara çıkardı ve çakmağıyla yaktı. İçine çektiği dumanı dışarıya salmadan ciğerlerine yolladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sürgünde Ki Sevda - TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin