Yarısı açık olan perdeden gelen günışığı ile birlikte gözlerini kıstı. Komidinin üstündeki telefonunu eline alıp saate bakar bakmaz Eun-Mi'yi rahatsız edecek şekilde yataktan kalktı. Bununla birlikte mırıldanıp yatağa oturur pozisyona geçti, acele ile hazırlanan Jimin'e baktı. Genç kız durgun bir surat ifadesi ile şunları dile getirdi;
"Bu kadar erken mi gidiyorsun? Bugün vakit geçireceğimize söz vermiştin."
Aynanın önüne geçip kravatını bağlarken üstüne bakındı.
"Bugünlük erken gitmem gerekiyor."
Eun-Mi yüzünü buruşturdu, memnuniyetsizce bakıyordu.
"İşten izin al."
En son parfümünü oyalanmadan sıkıp arkasına döndü. Eun-Mi'ye donuk bir şekilde baktı ve sesini hafif yükselterek konuşmayı bitirdi.
"Benim bir düzenim var."
Odadan çıkıp aşağı kata doğru ilerledi, dış kapıyı açıp kapıyı kapattı ve ardından iş yerinin yolunu tuttu. Bir taraftan kolundaki saate bakıyor, bir taraftan hızlı adımlarla yürüyordu. Arabaya gerek duymadı çünkü iş yeri evlerine o kadar uzak değildi. Merkezi bir yerde olmalarının avantajlarından biri buydu. Kendisi belirli düzeni olan bir iş adamıydı. Her açıdan maddi gelir sağlıyordu. Şu anki sevgilisine bu yüzden her türlü lüks bir yaşam sunabiliyordu. Kendisinin aklını bazen kurcalayan çok şey oluyordu, onu parası için mi seviyordu? Yoksa gerçekten mi? Sadece bir şeyler istemek için onun gönlünü almaya çalıştığını düşünüyordu.
İş yerinin girişinin önünde duruyordu, içeri kendinden emin bir şekilde girdi. Girdiğini fark eden birçok çalışan vardı, bazıları onu gördüğü an gevşekliği bırakıyor, bazıları ise yanına gelip iş ile ilgili hususları anlatıyor ve onayını istiyordu. Bunların hepsini halletmeye çalışırken ofisine doğru ilerliyordu. Kapısını açtı, içeri geçti ve sandalyeye oturdu. Telefona gelen aramaları cevaplıyor, kenardaki dergilere göz gezdiriyordu.
Bir süre sonra tekrardan gelen aramayı açtı, sekreter;
"Yeni bir asistan var, şu an ofisinize göndermemi ister misiniz?"
"Diğerlerine ofisimin yönünü göstermesini söyleyin."
Kapatıp, arkasına yaslandı. Rahat bir şekilde oturup teker teker dergileri incelerken kapının tıkladığını duyduğu an kafasını o tarafa çevirdi. Kısaca, 'gir' dedikten sonra gelen kişiye baktı. O an hiçbir şey düşünmüyordu, sebepsizce gözlerini ondan alamıyordu. Bir anda dikleşip sandalyeye düzgünce oturdu.
"Rahatsız etmemişimdir umarım." diyerek yüzünde sempatik bir gülümseme oluşmuştu genç kızın. Genç adam kısa bir süre cevap veremeyip hafifçe yutkunmuştu.
"Hayır rahatsız etmedin, karşıma geçsene." Gözleri ile oturmasını istediği koltuğu işaret etti. Genç kız etrafa bakınıyor, o ise üstüne ve yüz hatlarına bakıyordu.
Ardından söze geçip birkaç soru sormaya başladı.
"İlk adını öğreneyim."
Yüzünden tebessümü silmemiş, naif bir sesle ismini söylemişti. "Roseanne Park Chaeyoung, kısaca Roseanne deseniz yeterli."
Gülümsemesine karışılık verdi. "İsminiz kendiniz kadar güzel. Sen benim adımı biliyorsundur."
Roseanne'nin kıkırdamasına sebep olmuştu bu söz, ve başı ile onaylayıp hafif utanarak yere baktı. "Teşekkür ederim Bay Park." Jimin lafı oyalamayıp sözüne devam etti.
"Patronun özel asistanı olabilmen için iyi bir imaja sahip olman gerekiyor, üstüne, makyajına, duruşuna ve ses tonuna. Bunlar bana kâfi."
"İyi bir imaja sahip olduğumu düşünüyorum, bu işi yapabileceğim için geldim."
Her işte olduğu zaman onu görecekti, her kim olursa olsun. Bir özel asistanın iyi bir görünüşü olmalıydı ona göre. Onun Roseanne hakkındaki düşünceleri bunun için geçerli değildi, ilk gördüğü an her şeyi unutmuştu adeta.
"Mesai saatlerini de biliyorsan her şey tamamdır."
"Evet, öğrendim."
"O zaman, hallettik."
Genç kız oturduğu yerden kalktı ve eteğini düzeltip izin istercesine eğildi. Kapıyı nazikçe açıp ofisten çıktı. O ise arkasından bakakalmıştı. Belki anlık bir kalp çarpıntısıdır, kafasını dağıtmak için arkasına dönüp tüm duvarı kaplayan camdan dışarı bakınıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the perfect girl : jr
Fanfiction[.] 'I think I've fallen under your spell.' [03.08.2022] [?]