Sonunda iş saati bitmiş, ve bende eve gelmiştim. Acele ve heyecanla odama gitmemle Jisoo arkamdan bakakalmıştı sadece. Ben elimdeki eşyaları masaya bırakmış ve kapıyı kapatmıştım. Üstümdekileri çıkarıp dolapta en şık gözüken elbiseyi almıştım.Dizlerimin biraz daha yukarısına gelen, belden aşağı geniş pileleri olan siyah düz bir elbiseydi, ama oldukça şık gözüküyordu.
Elbise'yi yatağın üstüne koyup sadece vücudumu yıkamak için duşa girdim, tamamen temiz hissettiğimde çıkıp kurulandım ve üstüme ne geçirmem gerekiyorsa girdim.
Havluyu yere bırakıp elbiseyi nazikçe bacaklarımdan ve üst bedenimden geçirdim. O esnada kapımı tıklatıp içeri giren Jisoo'yu gördüm.
"Ah, unnie korktum. Öyle pat diye girilir mi?"
Bu söylememe karşı sevimli ama muzipçe bir kıkırdama işittim gülümsemesi ile birlikte.
"Bakıyorum da bayağı özenmişsin giyeceklerine, yine mi yemeğe davet etti hm?"
"Bu akşam için özensiz gitmek istemezdim."
"Tabi tabi, diğerleri ile çıktığın randevularda göremedim ben bu kadar güzel hazırlandığını."
"Onlar önemsizdi, geçmiş geçmişte kaldı."
Bir taraftan kollarımı geriye atmış fermuarımı çekmeye çalışıyordum, Jisoo arka fermuarını kapatamadığımı anladığında saçlarımı önüme atıp fermuarını kapatmıştı. Makyaj masasının önüne geçip yüzümü aydınlatacak şekilde makyajı tamamlamıştım. Saat 9'a geliyordu ve son kez parfümümü sıkıp odadan çıktım.
Arkamdan gelen Jisoo ile kapıda sarıldığımda bana içtenlikle gülümsemişti.
"Kendine dikkat et, olay çıkarma bak."
Bunu demesi ile ikimizde birlikte kıkırdamıştık, dış kapıyı açıp adımımı dışarı attım ve kapıyı geri kapattım.
Sonunda bina'nın önüne indiğimde biraz beklemiştim, gittikçe yaklaşan farları fark ettiğimde siyah bir araba ile karşılaştım. Tam önümde duran arabanın camları açıldığı an kaşları ile kapıyı işaret eden Jimin'i gördüğümde kalbim yine bana bir randevu teklif ettiği an kadar hızlı atıyordu. Hiç beklemeden bindim ve arabanın kapısını kapattım.
Gözleri ile beni süzerken bende bakışlarımı onda gezdiriyordum.
"Geçen seferkinden daha farklı gözüküyorsun. Çok muhteşem."
"Teşekkür ederim, sende çok harikasın."
Bu dediğim şey ile kıkırdamasından sonra duraksayıp kafamı cama çevirdim. Araba hareketlenmeye başladığında camı, yüzüme hafifçe esinti geleceği şekilde aralamıştım. Trafik ışıklarını ve bina ışıklarını seyrederken konuşmaya başladı.
"Bu sefer aynı yer değil, benziyorlar ama atmosferi daha farklı gelecek sana."
"Neresi olursa olsun fark etmez, senin seçimlerin her zaman mükemmel oluyor."
Hafifçe gülümsemesini gördüğümde bende aynı şekilde gülümsedim ve dışarıyı izlemeye devam ettim, bir taraftan tırnak uçlarımı birbirine sürterken geldiğimizi fark ettim.
Bana hemen inip kapıyı açtığında adımımı dışarı attım ve kapıyı kapaması için önünden geri çekildim. Belimden hafifçe tutup benimle birlikte restorant'ın içine doğru ilerliyordu.
İçerisi bayağı kalabalıktı, ama rahatsız edici bir kalabalık değildi. Birçok kişi masaları doldurmuştu adeta. Ancak sonradan Jimin'in önceden rezerve ettiğini öğrendiğimde garson'un bizi yönlendirdiği masaya ilerledim.
Masaya geldiğimizde oturacağım sandalyeyi geriye çekerek oturmamı sağladı, ardından kendisi de oturdu.
"Evet...Rosé hanım bugün ne istiyor?"
Gülümseyerek söylediği bu söze kıkırdamıştım.
"Bu sefer ben seçmeyeceğim, sen ne yiyorsan o."
"Bu aralar formumu korumaya çalışıyorum o yüzden en küçük şeylerden seçiyorum, sen belki yediğim şeylerden hoşlanmazsın."
"Fark etmez, ayrıca...Ne varmış formunda? Çok iyi gözüküyorsun her hâlinle."
"Sen öyle düşünüyorsan öyledir."
Konuşmamızın ardından masamızım başına gelen garsonla birlikte gözlerimi etrafta dolaştırdım, diğer yerden kat kat daha güzel görünüyordu. O ise yemekleri söylemiş olsa gerek ki kafamı geri çevirdiğim de garson gidiyordu.
"Diğer yerden çok daha güzel, gerçekten çok farklı bir atmosferi varmış."
Ben bunları söylerken o benim yüzümü inceliyordu, bende dalmış bakışlarını fark edip onun bakışına karşılık veriyordum. Göz göze geldiğimizde dalgın bakışlarını kaybedip söze başlamıştı.
"Hatırlıyor musun? Sen bana sevdiğin biri ile olduğunda aşk saçma gelmiyor demiştin."
"Evet, çok iyi hatırlıyorum."
"Söylediğin gerçekten çok doğruymuş."
Bu dediği şeye hem şaşırmış hem de aklım karışmıştı, belki de düşündüğüm şey değildir...Onun için hayatına değer katan birisi girmiştir.
Kafamla hafifçe onaylayıp dudağımı dişliyordum, o esnada önümüze tabaklar geldi ve ikimizde masaya doğrulduk.
Fazla bir miktar yemek olmadığı için önümüzdekiler bir süre sonra bitmişti. Oyalanmayıp yavaşça kalkmıştık, restoranttan çıkıp arabaya doğru ilerlediğimizde kapıyı tekrar bana açtı ve içeri bindim.
Benden sonra bindiğinde birkaç saniye sonra bana hafifçe dönüp bakmıştı.
"Ben aslında buraya yemek için, ya da senin burayı görmen için getirmedim Roseanne."
Bu dediğine karşı bir şey demeyip dinlemeye devam etmiştim.
"Evimi de görmek istersin değil mi?"
Bunu dediğinde dilim düğümlenmişti adeta, içim kıpır kıpır olacak gibiydi. Belki de şu an bunu diyen bir başka erkek olsaydı teklifini reddediyor olurdum, ama bana ne oldu bilmiyorum.
"E...Evet, neden olmasın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the perfect girl : jr
Fanfic[.] 'I think I've fallen under your spell.' [03.08.2022] [?]