Karanlık, penceresiz, küçük ve rutubet kokan odada gözlerimi ağırca gezdirirken tedirgin bir ifadeyle senelerimi geçirdiğim odayı baştan sona tekrar süzmüş ve ağır bir nefes alarak çıplak ayaklarımla soğuk zemine basarak ayağa kalkmıştım. O sırada gözlerim üstümdeki siyah kıyafetlere ve sol göğsümde yazan beyaz 04 yazısına kaymış, gerginliğim kat kat artarken aklımdan geçen tek düşünce, buradan bir an önce çıkmak istediğim düşüncesi olmuştu. Düşüncelerim ayaklarımı kapıya doğru yönlendirirken elimi kapıya atmamla birlikte ince bir gıcırtıyla aralanan metal kapı istemsizce nefesimi tutmama neden olurken ciğerlerime sıkışan havayı kontrollü bir şekilde ağzımdan vererek kasılan bedenimi bir nebze olsun rahatlatmaya çalışmıştım.
Ardından da kapıyı sonuna kadar açarak kendimi karanlık koridora atmıştım, ki benim odama nazaran etraftaki eşyaları rahatlıkla seçebileceğim kadar aydınlık olan koridor bu lanet odada kalmaktan daha iyi bir seçenek gibiydi. Ancak koridorda, odamın beş adım ilerisinden başlayarak koridorun sonuna kadar adım adım aralıklarla yere yığılan insan cesetleri, o odadan asla ayrılmamamı bana dikte eden düşüncelerimi haklı çıkarırcasına kan gölünün ortasında öylece duruyorlardı.
Kanımı donduran korkunç bir manzaraydı.
Ancak fark ettiğim tek detay bu değildi. Tüm cesetler, benim gibi siyah kıyafetler giyiyorlardı ve bu cesetlerden bazılarının siluetleri bana fazla tanıdık geliyordu.
Titreyen nefesimle bana en yakın olan kız cesedine yaklaşarak yanında dizlerimin üzerine çökmüş ve ağır hareketlerle yüzünü kapatan uzun kahve saçları tutarak yüzünü görmeyi amaçlamıştım ancak kupkuru ve mosmor olan yüzüne rağmen doğrudan bana bakan gözlerle karşılaşınca irkilerek ayağa kalkarak geriye doğru sendelemiştim, ancak o sırada sırtıma temas eden sıcak bir beden kaskatı kesilmeme neden olmuştu.
"Benden bu kadar kolay kurtulabileceğini mi sanıyorsun?" diye sıcak nefesiyle kulağıma doğru fısıldayan tanıdık ses, kesinlikle Emily'e aitti... O lanet olası kan emici yaratığa...
"Hala yaşıyorsun... Senin için geleceğim, Rüya..."
"Rüya!"
Derin bir nefes alarak gözlerimi şok içinde loş ışıkla aydınlanan odaya açtığımda, yüzümün tam karşısında duran Aras'ın endişeli yüzünü görmemle rahat bir nefes vermiş ve sıkıntılı bir şekilde ellerimle yüzümü kapatarak kendime soluklanmak için biraz zaman vermiştim.
Ah evet, saçma sapan bir kabus daha... Bu haftanın 5.kabusu olarak sıralamamızda yerini edindin, seni lanet olası travma.
"Su getirmemi ister misin?" diye soran Aras'ın sesini duyunca ağırca başımı olumsuz anlamda iki yana sallamış ve ellerimi yüzümden ayırarak kollarımı onun beline dolayıp yüzümü göğsüne gömmüştüm.
Biraz Aras terapisi bana iyi gelecek...
"Bu sefer ne gördüğünü anlatmak ister misin?" diye sorusuna karşı yeniden başımı olumsuz anlamda sallayınca, Aras da kollarını bana sararak yatağa devrilmiş ve tek eliyle başımı okşamaya başlamıştı. "Tüm bunlar geride kaldı, kötü günler geçti gitti. Tüm o kötü zamanların üstesinden geldik ve biz kazandık. Bu kötü rüyaların seni yormasına izin verme, ben her zaman yanında olacağım ve seni koruyacağım."
Ona daha sıkı sarıldım ve bu sefer güzel rüyalar görme umuduyla yeniden uyumaya çalıştım.
※
Okuduğum bir masalda, kendi başına hayatta kalmaya çalışan bir karakter vardı. Tüm işi kendisi yapmaya çalışır, tüm sorumluluğu kendisine yükler, başkası hata yapınca sorun olarak görmese de konu kendi hatalarına gelince kendine oldukça acımasız davranırdı. Onun asıl düşmanı. masaldaki kötü adam değildi de kendisiydi bir bakıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüya Askeri 2 [Final]
Science FictionRüya Askeri'nin devam kitabıdır... NOT: REKLAM YAPANLARIN YORUMLARI SİLİNECEKTİR.