İnsan kendini severse, kimsenin sevmesi umurunda olmaz ama kendini sevmezse, herkesin sevmesi umurunda olur!
***
Yaşam ne demekti? Özentilik kavramı nasıl gelişmişti? Hedefler ve amaçlar olmazsa insan yaşaya bilir miydi? Peki ya mutluluk! Mutluluk huzurun kapısını açan bir anahtar olmamış mıydı? Yoksa çölde kalmış bir kimseye serap etkisi yapan bir yanılgı mıydı? Huzurun, mutluluğu getireceğini unutturan bir yanılgı!
Kimi zaman ucu bucağı olmayan gökyüzün de süzülerek uçmak isterdiniz, kimi zamansa o gökyüzünün maviliğinde boğulmak! Nedenler ve nasıllar olmazdı her iki yaklaşımda da! Sadece sonuçlar ve koşullar vardı! Garip olanda buydu ya işte! Her iki hissiyat da aynı kişinin farklı duyguları sayesinde oluşmuştu! Farklı hisler pek çok sorunu oluşturduğu gibi çözümü de meydana getirmişti!
İşte bende bu belirsiz ve dengesi olmayan hislerle donatılmış insanlarla çevrili koca bir dünya da yaşıyordum. Her bakışım da onlardan bir his benimsiyor ve kişiliğime yansıtıyordum. Bu kimi zaman zihin bulandırıcı kimi zamansa yorucuydu ama asla eğlenceli olmamıştı!
Bu iyi veya kötü olarak adlandıran bir kavram değildi. Daha çok ruhunda yer alan boşlukla yüzleşmek gibiydi. Kimseye yetmediğin ve bunun bilinciyle her geçen günün ardından kendini tükettiğin boşluklarla dolu ifadeler vardı! Onları anlamsız şeylerle doldurmaya çalışsam da bir süre sonra her şey daha da sarpa sarıyordu.
Bazen yurda gider derslerimin yoğunluğunu bahane ederek 2-3 hafta eve gelmezdim. O vakitler Arası ne kadar çok özlesem de kendime hakim olmaya çalışırdım. Çünkü böyle yaptığım takdirde annem evin sorumluluğunu yükleniyor anne gibi anne oluyordu. Ben olduğumda ise baba gibi anne, teyze gibi anneliği vardı. Bu, bir yerde "Sorumluluk sende!" demek oluyordu. Bazen kendimi hiç var olmayan kayınvalidemin evinde, hiç var olmamış eş ve çocuklarımın yükümlülüğünü kaldırırken buluyordum.
Bu gibi durumlarda, bir yandan kendime acırken bir yandan da nefret ederken buluyordum. İçinde yer aldığım bu sağlıksız ortam gittikçe tahammül seviyemi düşüyor, ufak şeylere karşı bile sabırsız ve huysuz olmamı sağlıyordu. Hayat enerjisi yüksek biri olmama rağmen bu yaklaşımları kendimi tüketmeme sebep olmuştu.
Annem küçükken kardeşleriyle beraber ağır bir yaşam mücadelesi vermiş ve bu yüzden küçük yaşta büyümek zorunda kalmıştı. Belki de bu sebepten ben bildim bileli hep hırçındı. Üstelik farkında olmadan acımasız olduğu yönlerde oldukça çoktu! Yanlışı kabul etmez ve hep kendi bildiği doğrulara göre hareket etmemizi beklerdi.
Babamın aile çevresi ise kendisinden oldukça büyüktü ve hiperaktivite yapısı sebebiyle ele avuca sığmaması (dolayısıyla hiç aile çevresi görmemiş olması) kader onu sadece arkadaşlarıyla büyümüş bencil biri olarak annemin karşısına çıkarttı. Babam, ailesi için fedakârlık yapmayı bilmez fakat arkadaşları için borç yüklenebilir veya canını verebilirdi. Buda dolayısıyla annemi çıldırtır ve evde hep bir huzursuzluk hakim olurdu.
Ebeveynlerim birbirlerinden o kadar zıttı ki neredeyse ortak hiç bir şeyleri yoktu. Annem: Mantıksal, kendi halinde, mükemmeliyetçi, takıntılı, geçmişte yaşayan, ayakları yere basan, ağır başlı bir kadındı. Babam ise: Hayalci, sosyal, umursamaz, ana odaklı, hayattan sadece zevk almaya bakan tarafı sebebiyle uçarı bir adamdı. Annem yönetmeği severdi, babam yönetilmekten hiç hoşlanmazdı! Böyle böyle yıllar geçti, arayı yumuşatan kardeşlerim ve daha çok köprü vazifesi gören ben bir süre sonra iki tarafa da yetmemeye başladı.
Sonunda Aras 1 yaşına daha girmemişken ayrıldılar ama kendi evlerinin içerisinde de kaos devam etti. Annem hiç bir şeyi unutmadığı ve buna da çalışmadığı için en ufak bir yanlışımızda veya babama benzeyen yönümüzde bir başlar ve bizden girip babamdan konuyu çıkartırdı. Sinirlendiği zaman gözü hiç bir şey görmezdi bu sebeple bazen kucağıma Arası verip bizi evden kovduğu olurdu. Babam ise sesimize, kavgamıza, gülüşümüze dayanamayıp bağırıp çağırır olmadık yerde baskı kurup gerginlik çıkartırdı.
Sadece ben mi böyle hissediyordum bilmiyorum ama hiç bir yere ait gibi değildim. Tüm bu yaptıklarına rağmen asi çocuklar olmamamız ise onlar için lütuf olsa gerekti. Her birimiz okulunda, temiz arkadaş çevresine sahip, damarına basılmadığı kimseye bulaşmayan çocuklardık. Yine de annem asi olduğumu, asla onun sözünü dinlemediğimi söylerdi fakat hiç bir zaman gün içinde yaptığım işlerden dolayı gece ağrıyan kemiklerimin varlığını bilmemişti. Çocuk yaşta ki biri nasıl asi olabilirdi pek anlamıyordum ama büyüğüne kadar bu konu hakkında pek sesimi çıkartmamıştım.
"Çok işim var, kendime vakit ayıramıyorum!" sözleri annemin sıradan laflarıydı ama benim öyle bir şey dememe izin yoktu. Yazının başına oturduğumu gördüğü an devamlı bir iş bulur beni kaldırır sonra da "Sen devamlı hayal dünyasında yaşıyorsun, gerçek hayata dön, büyü artık!" der ve beni tek rahatlatan şey olan yazıya küstürürdü. Babama benzeyen yönlerimizi kabul edemez ve sanki sadece onun çocuklarıymışız gibi etik olmayan eleştirilerde bulunurdu.
Bazen ne istediğini tam bilemiyordum fakat bana kalırsa, beni eleştirirken kendini görüp ona göre yorum yaptığının farkında değildi. (Tüm gerçekleri inkar etmek istesek de armut dibine düşerdi!),yani ne olursa olsun ben, onun kızıydım ve hareketlerimiz, görüşlerimiz, duygusal, fiziksel ve zihinsel tepkilerimiz anlamsız biçimde birbirlerine benziyordu. Belki de anlaşmamamızın esas sebebi buydu. Belki de sadece bunu kabul etmemiz gerekiyordu.
Annem bende ki hataları bulup düzeltmek isterken aslında kendisiyle babamı eleştiriyordu. Bunu fark ettiğim zaman kendimle barışmaya başlamıştım. Konu ben değildim, hiç bir zaman da olmamıştım!
Kısacası, başkalarının dağıtmasına rağmen benim toparlanmak zorunda kaldığım, cam kırıklarıyla dolu koca bir geçmiş vardı ellerimde! Belki her birimizin ki öyleydi, hayatımızı düzeltmek içinse biraz azim, sabır ve farkındalık yeterliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz Proje
SaggisticaDürüst olmak gerekirse ben bir psikiyatris değilim. Yani ne tür bir saplantıya sahip olduğumu bilemem! Aslına bakarsak ben doktor bile değilim. Bu demek oluyor ki işin bedensel veya zihinsel olup olmadığını da ayırt edemem! Fakat bütün dezavantajlar...