[çok teşekkürler ilginiz için.]
jimin sınıfa girdiğinden beri korku ve heyecanla karışık duygular hissediyordu. artık sınıfa girerken sıralara bakmaktan vazgeçmişti. yoklama sırasında arka çaprazından jeongguk'un burada olduğunu duyduğunda kaskatı kesilmiş, kafasını çevirip arkasına bakamamıştı bile. onu gördüğünde yapmak istediği şeylerin hepsini unutmuştu. ders boyunca hem ne yapması gerektiğini düşünüp hem de öğretmene odaklanmak hali zor olmuştu.
özür dileyip kurtulacaktı. bunca zamandır neden gelmediğini de merak ediyordu. onunla yeniden konuşursa nasıl bir cevap alacağını düşündü biraz endişeyle. normalde ne zaman konuşsalar her zaman hızlı ve sarkastik yanıtlar verirdi. jimin sürekli konuşmasından şikayetçi olsa da kabul edecekti, şimdi de aynı tavırla onun kendisiyle konuşmasını umuyordu. ama konuşmak istemezse de anlardı. kabahatliydi.
bitmek bilmeyen dersin bitiş zili nihayet çaldığında jimin yeniden gerildi. çantasını toplayamadan jeongguk yanından geçip sınıftan çıkmıştı bile. jimin bunu bekliyor olsa da şaşırmadan edememişti. o gün onu okul çıkışında gördüğü zamanki gibi kendisini görmezden gelmesi kaçınılmazdı.
jimin çantasını toplayıp kalktı ve sırasına baktı. jeongguk'un sıra arkadaşı namjoon'la göz göze gelmeyi beklemiyordu. yakalanmış gibi hissedip önüne döndü ve sınıftan çıktı. koridorda birkaç arkadaşıyla karşılaşıp selamlaştı, kız kardeşini gördü ve ona kendi harçlığının yarısını verdi, tüm bunları yaparken gözleri koridorda jeongguk'u arıyordu. kitaplarını ayarlayıp başka bir dersin sınıfına girdi. bu sınıfta jeongguk yoktu. kafasını toparlayıp derse odaklanabildi. öğlene kadar olan tüm dersleri böyle geçti.
öğle arasında çantasını dolabına bırakıp arkadaşlarıyla beraber yemekhanede yemek yediler. arkadaşlarından jooheon sigara içtiği için yemekten sonra bahçeye inip dışarı çıktılar. sohbet ederlerken jimin, jeongguk ve arkadaş grubunu gördü. tanımadığı birkaç kişi de aralarındayken daha da kalabalık olmuşlardı. yine de jeongguk kendisini kalabalığın içinde belli ediyordu. okulun bahçesine girerken biriyle konuşuyordu, kim olduğunu görememişti. jimin yanına gidip konuşmayı çok istedi, ama böyle bir kalabalığa yanaşmaktan da çekinmemiş değildi.
onları gözden kaybettiğinde artık çok geçti. arkalarından boş boş bırakmayı kesip ellerini pantolon cebine koydu. gözlerini yumup arkasındaki duvara yaslandı.
jimin kendisini bildi bileli her zaman bir kontrol mekanizmasına sahipti. yaşama şekline gelmişti bu mekanizma. kendisini ve etrafında olan her şeyi kontrol edebildiği zaman rahat hissediyordu. kontrol manyağıydı yani. bu da kesinlikle aileden gelen bir şeydi. her şey istediği gibi gittiğinde huzurlu hissediyordu, ancak bu neredeyse her zaman kendi bencilliğine yarıyordu. her zaman kendi çıkarı için her şeyin istediği gibi gitmesini istiyordu.
hatırlayıp hatırlamadığımı sorup duruyor diye düşündü. onun bu kontrol manyağı tavırına jeongguk kurban gitmişti. daha önce birçok kişiyi aynı tavırla geri çevirmiş, böylece okulda şaçma salak buz prensi lakabına sahip olmuştu. sapık eşcinsellerin kullandığı bir şeydi en azından, sikine düşkünlük düz yada eşcinsel olduğunda bir fark yaratmıyordu. eğer bir şey onun önüne çıkacak, derslerine engel olacak, ismini lekeletecekse herkese buz prensi olabilirdi, özellikle babasının kulağına gidecekse.
jeongguk ne zaman o geceden bahsetse bilmezden geldiği için pişman değildi. böyle bir şey yaşadıklarını asla kabul etmeyecekti, gerçek kabak gibi ortada olmasına rağmen. buz prensi lakabı onu sekse hasta pisliklerden uzak tutuyordu. jeongguk'un ağzına da bu lakabı kıracak bir şey vermeyecekti, hoş, çoktan birilerine söyleyip söylemediğini de bilmiyordu.