"...ancak kelimelerin dil edinimi üzerindeki etkileri genelde insanların pek dikkat ettiği bir şey değil. kitapta bundan bahsediyor ama. o yüzden sınavda da çıkacağını düşünüyorum."
jeongguk kafa salladı. "onu da yarın mı anlatacaksın?"
"anlatmama pek gerek yok, bölümü okuman yeterli olacaktır bence."
jimin kitabı kapatıp diğer kitapların üstüne koydu. son bir haftadır jimin ve jeongguk kütüphaneye geliyorlardı ve jimin jeongguk'a kaçırdığı tüm konuları anlatıyordu. ikisi de durumdan memnunlardı. jimin sonunda jeongguk'la düzgünce sohbet edebiliyor ve ona yardımcı oluyordu. jeongguk da konuları daha iyi anlayıp bir yandan da ders anlatırken jimin'i izleyebiliyordu. hoşuna gittiğini inkar etmeyecekti.
jeongguk yerden çantasını alıp ağzını açtı. jimin de teker teker kitapları alıp çantasına koyması için jeongguk'a uzatmaya başladı.
"ya anlamazsam?"
"kolay ve kısa bir metin. sıkıntı olmaz."
"söylemesi kolay, sen dersi zamanında dinledin."
jimin başka bir kitap uzattırken gözlerini devirdi. jeongguk'un yüzünde ufak bir zafer gülümsemesi vardı. okula gelmemesini sürekli bir koz olarak kullanıyordu. jimin de her defasında ona hak verip jeongguk'a istediği her şeyi anlatıyordu.
"yarın haftasonu ve işlerim var, yani her türlü anlatamayacağım."
jeongguk jimin'in yardımıyla çantasını toparlamayı bitirdiğinde beraber masadan kalktılar. danışmanın önüne geldiklerinde jimin kütüphane kartını bıraktı ve son birkaç işini hallederken jeongguk'a onu burada beklemesini söyleyip gitti.
jeongguk da eskiden burada çalıştığı için işi bitirirken yapması gereken birkaç şey olduğunu biliyordu. jimin'i beklerken danışmaya dirseğini yaslayıp etrafa bakındı. bir öksürük sesiyle irkilip arkasına baktı. danışmada yaşlı bir kadın oturuyordu.
"merhaba ajumma." dirseğini danışmadan çekti. kadının buradaki kütüphane görevlisi olduğunu hatırladı hemen. burada ilk işe başladığında onunla konuşmuştu. jin bu kadını jeongguk'u işe alması için ikna etmişti, ancak jin'in kadına övdüğü kadar başarılı bir iş becerememişti kuşkusuz.
"biraz daha sorumluluklarını üstlenmeye başladığını görüyorum." dedi kadın.
ders çalışmalarını kast ettiğini varsaydı jeongguk. garip bir sessizlik oluşmuştu. jimin'in acele etmesi için yalvardı içinden.
"ayrıca biraz daha şanslı olduğunu."
kadının ek olarak söylediği şeyin ne olduğunu anlaması biraz sürdü. jeongguk'a yan bir gülümseme sunup kaşlarıyla işaret edince jimin'i kastettiğini gördü.
"oh, o mu?" bir şeyler geveledi jeongguk. mahcubiyet hissederken bir anda konu buraya evrilince ne diyeceğini bilemedi oğlan. elini kafasının arkasına atıp ensesini kaşıdı. "iş için kusura bakmayın, biraz erken ayrıldım. eğer hala yerime birini arıyorsanız ayarlayabilirim."
kadın hızlıca reddetti, ince kareli gözlüğünü düzeltip önündeki bilgisayara geri döndü. "gerek yok, iyi olduğun konuların arasında bunun olduğunu sanmıyorum."
jeongguk cevabın üstüne yanıtsız kalmışken jimin geldi. "görüşürüz ajumma." kütüphane görevlisine seslendikten sonra jeongguk'a döndü. "gidebiliriz."
beraber okuldan çıktılar ve yürümeye başladılar. iki gündür işleri bitince direkt dağılmak yerine eve beraber yürümeye başlamışlardı. ders dışında bir şeyler konuşmak her ikisi için de iyi oluyordu. daha önce adam akıllı sohbet kuramayan bir ikili olarak ikisi de birbirinin sohbetinden mutluluk duyduğunu kabullenmişlerdi. yolda giderken markete girip aburcubur aldılar ve yolculuklarına yemek yiyerek devam ettiler. jeongguk dün jimin'in aburcubur yemesinin aslında yasak olduğunu öğrenmişti. bugün jelibon, uzun şeker ve lolipop almışlardı.