iki

305 39 74
                                    

jeongguk ilerideki raflara kitapları dizen çocuğa dalmış gitmişken karşısındaki kütüphane görevlisi, ismini az önce söylemişti ama jeongguk dinlemediği için duymamıştı, jeongguk'a bir şeyler anlatmaya devam ediyordu. son cümleyi söylerken sesini yükselttiğinde jeongguk kendisine gelmiş ve dikkatini karşısındaki kadına toplamıştı. 

"...ve hepsi bu kadar. son olarak, bir sorun olursa girişteki danışma bölümünde oturuyor olacağım. gelme, soru sorabileceğin bir sürü kişi var."

jeongguk derin bir iç çekip kafasını salladı ve kadından uzaklaşmadan önce eğilerek selam verdi. birkaç adım atmışken kendini durdurmuş ve arkasını dönüp kadına seslenmişti. seslenmeden önce de durmak zorunda kalmıştı, kadının ismini bilmediğini unutmuştu.

"ajumma, ilk olarak nereden başlamam gerekiyor?"

yüzü asık kadın sinirle arkasını dönüp öfkeyle ağzını şapırdattı.

"sana söylediğim yerden. ayrıca burası kütüphane, ses yapma!"

kadın arkasına bir daha bakmadan jeongguk'u orada bırakarak yürümeye devam etti. çocuk bıkkınlık dolu bir nefes çıkartıp kadının gidişini izledi, sonra da etrafına bakındı. bu işi bulduğu için jin'e, kabul ettiği için de kendisine kızıyordu. burayı da sevmeyip ayrılacağı daha işe başlamadan belli olmuştu.

yürümeye başlayıp devasa kitap raflarının arasından geçti ve kimsenin oturmadığı geniş bir masa bulup üstüne çantasını attı ve sandalyeyi çekti. çantadan ve sandalyeden çıkan korkunç sese aldırmayıp oturdu ve ayaklarını masanın üzerine uzatıp telefonunu çıkardı. eli direkt mesajlara gitti ve gelen mesajlar arasında ilgisini çeken birkaç tanesine baktı.

eunhee:
hey, sana güveniyorum.

eunhee:
aramızda geçenleri arkadaşlarına anlatmadığını da biliyorum.

eunhee:
salakça bir soruydu, haklısın. seni seviyorum. sonra görüşürüz.

jeongguk mesajlardan geri çıktı. diğer mesajları kontrol edecekken bir öksürük sesi onu bölüp kafasını kaldırmasını sağladı. yaka kartı boynundan sarkan, kucağındaki onlarca kitabı ustalıkla tutan çocuk, ondan bir şey bekler gibi dikiliyordu.

jeongguk biraz şaşkınlık, biraz da anlamamışlıkla çocuğa bakmaya devam etti. yaka kartlı çocuk gözleriyle jeongguk'un ayaklarını gösterdiğinde jeongguk anlayıp hemen ayaklarını indirdi ve bakışmaya devam ettiler. jeongguk neden hemen ayaklarını indirdiğini anlayamamıştı, aklından çok fazla şey geçiyordu o anda, denileni yapıvermişti. ayakta duran çocuk eğilerek selam verdiğinde jeongguk da oturduğu yerden karşılık verdi.

"merhaba, ben park jimin." çocuk yaka kartını gösterdi. "kütüphane sorumlusuyum, bu yüzden ayakkabılarınızı masanın üzerine koymamanızı rica edeceğim."

jeongguk'un çok fazla saygı taşıyan çocuğun kelimelerine karşı yüzünü ekşitesi gelmişti bir an. fark etmeden biraz yapmış bile olabilirdi hatta. sadece boğazını temizledi ve kafa salladı.

jimin ne kadar hemen gidip işine devam etmek istese de bekleyip bir şey daha sormuştu. her şeye burnunu sokmak en sinir olduğu huyuydu. tavrını koruyup mesafeli bir şekilde söyledi bir sonraki kelimelerini.

"iş arkadaşım siz misiniz?"

jeongguk kendi üstüne baktığında bir yaka kartı görmüyordu. çocuğun nasıl bildiğini anlamadığı için kafası daha çok karışmıştı. kafası karışmaya oldukça müsait bir çocuktu zaten. sadece kafa salladı.

bet [pjm+jjk]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin