[beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen, teşekkür ederim 🖤]
kafeteryayı doldurmuş kahve kokusu ve insan sesleri jeongguk'un kulağına geliyor, gözleri karıştırdığı kahvesinin minik dalgalarında düşüncelerini boğuyordu. elinden asla düşürmediği çakmağını pantolonunun çakmak cebine koydu.
bu ambiyansın içinde kulağına aynı masada oturduğu arkadaşlarının sesi de geliyordu. birkaç gün önce iddia sonucu sohbet grubuna attığı video ve fotoğraflara bakıyorlardı. telefondan gelen erotik sesler yüzünden yan masada oturanlar bakışlarını sürekli buraya gönderiyorlardı. jeongguk onları uyarıp dururken buluyordu kendini.
"sesi biraz daha kıssanıza."
çocuklar onun dediklerini duymuyor gibi görünüyordu. dört kişi tek bir telefona gömülmüş sırıtarak izliyordu ekranı. jeongguk kaşığı kahvenin içine sinirle bırakıp telefona uzandı ve ellerinden aldı. hepsinin mızmızlanan seslerine karşı hızlıca videoyu durdurup telefondan sildi. ardından da namjoon'un telefonu geri almasına izin verdi.
"neden sormadan siliyorsun?" dedi namjoon videoyu bulamadığında.
"çünkü benim videom." diye cevap verdi. "ve siktiğimin sesini kısmıyordunuz."
jin sıkıntıyla nefesini verdi. "bence sadece inleme seslerinden utandı."
"evet!" parladı yoongi kahkaha atarken. "ah jeongguk, ahh jeongguk!"
masadakiler kahkaha atıp çocuğu sinir etmeye devam ederken jeongguk göz devirip okulun kafeteryasına bakındı yine. herkesin kendi arkadaş grubunda, kendi dünyalarında olduğunu görüyordu. odanın karşısındaki masada biriyle göz göze geldiğinde orada durdu.
uzun saçlı kız buradan bile belli olan yaşlı gözleriyle kendisine bakıyordu. göz teması kurduklarında kız kafasını çevirip yanında omzunu sıvazlayan arkadaşına döndü.
jeongguk da yutkunup önüne döndü. dalgaları evcilleşmiş kahvesine indirdi gözlerini. kahvesinde boğduğu düşüncelerin hepsinin can sıkıcı şeyler olduğunu fark etmişti birden, hepsi de yüzüyordu yüzeyde. iştahı kaçtı.
"ben kütüphaneye gidiyorum." dedi çantasının bir askısını omzuna alırken, kahvesini de eline aldı. "görüşürüz."
arkadaşları arkasından onunla uğraştıkları için gittiğini söyleyip gülüşürken o kulak asmayıp yoluna devam etti. birkaç masada oturan arkadaşları arada ona selam verdiğinde o da kısaca kafa salladı, ama odanın karşısındaki masaya yürümeye devam etti.
masaya oturunca iki kız da bakışlarını ona çevirdiler. odanın ötesinden arkadaşlarının değişik sesler çıkardığını duyuyordu hala, gözlerini devirip sandalyesini o masayı kapatacak şekilde kenara çekti ve masadaki üçüncü kişiye döndü.
"yeosun, bizi biraz yalnız bırakır mısın?"
kız gözleri ağlamaktan kızarmış arkadaşına baktı, onun onayını aldıktan sonra da çantasını aldı ve masadan kalkıp gitti, gitmeden jeongguk'un ayağına yanlışlıkla çarpmayı da ihmal etmedi.
eunhee jeongguk'a baktı. "evet?"
jeongguk kollarını masanın üzerinde bağdaş kurdu ve masaya doğru eğildi. niye buraya geldiğini bile anlamamıştı, kendi kendine gelmişti sadece.
ve cevap veremedi soruya. birkaç saniye beklediler, bir dakika geçti ve bir dakika daha. yeniden sordu kendine, ne diye geldim ki buraya?
"üzgünüm." dedi, kısa ve öz bir şekilde. nasıl olduğunu soramazdı, görünüyordu. normal bir konuşma açamazdı. rol yapacak yüz de bulamamıştı kendisinde. dürüst olmak istedi, kısa ve öz.