Her bir hareket yeni bir yalpalanıştı. Her yalpalanış bir kabus, her kabus ise yeni bir başlangıçtı benim için. Başlangıç bir boşluktu. Zihnimin derinlikleri dahil her yer bomboştu. Daha sonra o boşluk küçülmüş, bir nokta kadar belirsiz hale gelmişti. Baskı altında kalan sonunda patlar. Böyle olmuştu işte. Her şeyi, her yeri yok etme arzusuyla patladım. Yıldızlar ve gökler oluştu ışığımla. Boşluğun karanlığı yerini gözleri kamaştıran parlaklığa bırakmıştı...
Oysa hiç bir şey yokken ne kadar da güzeldi her şey. Çünkü yerinde sayan hata yapmaz. Ama yerinde duran ölmüş de sayılır. "Öyleyse kıpırdamalı!" dedi içimden gelen derin ve kudretli bir ses. Kıpırdamak ya da ölmek arasında seçim yapabilmek şu dünyada verilebilecek en zor karardı belki de...
Duyduğum tek ses siren sesiydi ve gerçek dünyaya dair hissettiğim tek şey sarsıntıydı. Ara sıra kulağıma ilişen çığlıkları işitebiliyordum ancak bunun bir önemi yoktu. Bana bir seçme şansı verilmişti ve fazla zamanım da yoktu. Kararlar ve kararsızlıklar ne kadar da hızlı değiştirebiliyordu yitip giden hayatlarımızı...
Tüm bu kargaşadan gözlerimi açıp kurtulduğumda endişeli bir kadın sesi ismimi sayıklıyordu. "Elif!" Her yer bembeyazdı. Evet burayı tanıyordum. Beyaz çarşaflar ve büyük yataklar. Yatakların yanında uzanan demir çubuklar ve çubukların tepesine asılmış içi sıvı dolu torbalar. Büyük bir tüpten ince bir hortumla gelen saf oksijen. Ortalıkla beyaz önlükleriyle dolaşan adamlar ve kadınlar. Sıradan bir hastahanenin acil servisi için kabul edilebilir bir yerdi burası.
Başımda korkunç bir ağrıyla uyandım. Nerede olduğunu bilip de neden burada olduğunu bilmemek işin en garip kısmıydı belki de. Biraz önce parçalara ayrılmış olan düşüncelerimi yavaş yavaş bir araya getirebilmek için çabalarken endişeli kadının sesi bir kez daha ismimi sayıkladı. "Elif! İyi misin?" Başımı sesin geldiği yöne, yattığım yatağın hemen başucuna çevirdim, tam o anda korkunç bir sızıyla birlikte dişlerimi sıkıyordum. Annem yanımdaydı. Ürkek bir kedi yavrusuymuşum gibi acınası gözlerle bakıyor, korkmuş olmanın verdiği heyecanla ne diyeceğini bilemiyordu. Ama buna alışmış olmalıydı...
Ağzımı kapatan oksijen maskesini zorlanarak çıkardım ve derin bir nefes aldıktan sonra annemin yaşlı gözlerine bakıp gülümsemeye çalıştım.
"Niye buradayım anne?"
Annem küçük ellerini alnıma götürdüğünde sanki tüm acılarımı unutmuş gibiydim. Zavallı kadın, bu kadar korku ona fazlaydı. Kadının ağlamaklı ses tonunu duyduğumda sorduğum sorunun tahmin ettiğim cevabını da öğrenmiş bulundum.
"Mezuniyetinde bir nöbet geçirmişsin. Ve başını taşa vurmuşssun." Cümleleri ağzından o kadar hızlı dökülüyordu ki... Sonrasında duraksayıp gözlerini tam gözlerimin içine odakladı ve iç geçirdi.
"Elif! Canım kızım benim, sana bir şey olsaydı ben ne yapardım?"
Annemin alnımdaki elini tuttum ve onu telkin etmeye çalıştım. Ancak bunun pek de işe yaramayacağını biliyordum. Zira her zaman telaşlı bir kadındı. Çektiğim dayanılmaz baş ağrısına rağmen zoraki gülümsememi yüzümden düşürmeyerek cevap verdim.
"Mezuniyetimin berbat olmasından daha kötü olamaz. Telaşlanma anne, ben iyiyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP
Fantasy-Fantastik Bir Aşk Hikayesi - Elif ve Cenk'in esrarengiz karşılaşması. Karanlığın ardinda buluşan bedenlerin macera dolu dansını kesfetmek ister misin? @eylemaydogan: " Şu ana kadar okuduğum en yaratıcı,akıcı hikayelerden birisi.Anlatımın ve betiml...