Bölüm 5 - CEVAPLAR

178 35 14
                                    

Arabanın camından ince bir çizgi gibi iki yakanın ortasında uzanan Haliç'in dalgalarını izliyordum. Hava kararmaya başlamıştı. Işıl ışıldı İstanbul. O kadar renkli ve o kadar hareketliydi ki başımı dönürüyordu. Yapayın ve doğalın dans ettiği şehirdi burası. Kalabalığın ve bir o kadar da buruk yalnızlığın kentiydi... Ufukta binaların arasından gökyüzüne süzülen lacivert ışıklandırmalı Galata Kulesi'ne ilişti gözlerim. Ne kadar da kudretliydi. İrili ufaklı binaların arasında 'Ben bu şehrin efendisiyim!' diye bağırıyordu adeta.

"Çok dalgın görünüyorsun."

Bir anda tüm düşüncelerim dağılıvermişti Cenk'in sesiyle birlikte.

"Sanırım bu şehrin büyüsüne kapılıyorum..."

Cenk yeniden gülümsedi. Hafif bir iç geçirmenin ardından hüzünlü bir ses tonuyla cevap verdi.

"Biliyor musun belki de en çok bunu seviyorum!"

"Neyi?"

"İstanbul'u..."

Onaylarcasına başımı salladım. Onunla konuşmak her ne kadar beni geriyor da olsa sözlerindeki asaleti hissettikçe sanki hayranlık duyuyordum. Sesinin tonunun da beni etkilemediğini iddia edemezdim. Acaba hoşlantı böyle bir şey miydi? Daha önce buna benzer duygular yaşamamış olmanın tecrübesizliğine lanet ediyordum tam o sırada...

Kasımpaşa yokuşundan Şişhane'ye doğru hızlı bir dönüş yaptı Cenk. Arabayı iyi kullanıyordu. Bu konuda biraz hızlı olduğunu da kabul etmek gerekirdi. Karaköy'ün arkasında kaybolan güneş yavaş yavaş saklanan yıldızları gökyüzüne diziyordu. Eve geç kalmak üzereydim. Muhtemelen birazdan annem arayacaktı. Ama umrumda mıydı? Sorduğum sorulara alacağım yanıt, bir anne azarlamasından daha önemliydi kesinlikle!

Şişhane metro girişinin hemen arka tarafındaki geniş otoparka doğru ilerledik. Araba durduğunda ilginç bir heyecan duygusuna kapıldım. Elimi kapıyı açmak için götürdüğüm sırada Cenk'in çoktan arabadan inmiş olduğunu farkettim. Hangi arada yapmıştı bunu? Başımı kaldırıp camdan yukarı baktığımdaysa tam karşımdaydı iri mavi gözleri. Kapıyı ben açmadan o açmıştı bile.

"Gel bakalım Elif"

Arabadan hızlıca süzülerek saçımı savuran rüzgarın ferahlığına bıraktım kendimi. Ellerimle omzuma düşen saçlarımı düzelltikten sonra Cenk'e dönüp gülümsedim.

"Teşekkürler..."

Cenk buna bozulmuş gibiydi kaşlarını kaldırdı ve son derece karizmatik bir ses tonuyla teşekkürümü kabul etmediğini belirtti.

"Böyle küçük şeyler için teşekküre gerek yok Elif..."

"Pekala öyle olsun." Dedim usulca. Ardından derin bir nefes alıp ekledim.

"Eee, nereye geçiyoruz?"

Birlikte otoparkın çıkışına doğru yürüyorduk. Cenk'in bir eli cebindeydi. Diğer eliyle de üzerindeki şık deri ceketini düzeltiyordu.

"İstiklale doğru yürüyelim istersen. Bir şeyler içecek bir yer elbet buluruz..."

Başımı salladım. Yürürken yere bakıyordum. Fazlasıyla rüzgar vardı. Belirginleşen yıldızlar gökyüzünü aydınlatıyordu, benim yüzümü ise Cenk'in ışığı. Adımlarımız sıklaştırıp ara sokağa girdiğimizde Cenk'in deminden beri beni izlediğini farkettim. Kalp atışlarım yine hızlanıyordu. Ancak kendimi herzaman olduğumdan daha iyi hissettiğim kesindi...

"Her zaman yanındakini böyle dikkatli süzer misin?"

Cenk küçük bir kahkaha attı. Dudağını büzerek şımarık bir çocuk gibi gülümserken cevap verdi.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin