Bir Eylül sabahıydı. Hava o kadar sıcaktı ki üzerimdeki örtünün altında gece boyunca birilerinin beni pişirdiğini düşündüm. Uykudan uyanmaktan haz etmezdim, hele ki böylesine bir sıcakta kan ter içinde uyanmak. Hayır bu gün bu kadar kötü olmayacak! Kötü olan bir şey varsa o da sensin Elif...
Yataktan hızlıca kalkıp mavinin her tonuna bürünmüş odamın duvarlarına bir göz gezdirdim. Yeni bir renk fena olmadı. Duvardaki rock yıldızlarının posterlerini de çıkarmanın zamanı gelmişti. Pencereleri örten kalın koyu renk perdeleri aralayıp içeriye giren yoğun güneş ışığının gözlerimi mahvetmesine izin veremezdim. Ancak tam da bunu düşünürken annemin odaya girip de perdelerini ardına kadar açıp bu loş odayı ışık kümesine çevirmesi tesadüf olamazdı.
"Günaydın doktor hanım, heyecanlı mısın?"
Heyecan mı? Heyecandan ziyade hissettiğim şey çekingenlikti. Yeni insanlar, yeni arkadaşlar ve yeni dersler. Gerçi dört senedir bunun için çabalıyordum. Ancak şimdi bana o kadar basit geliyordu ki her şey.
"Tabii ki heyecanlı değilim anne. Ayrıca bana böyle deme!"
Annemin surat ifadesindeki değişim ile birlikte gelen cevabı benim için bugünü daha da sıradan hale getirmişti.
"Aa neden? Senin yerinde olsaydım dizlerimin bağları çözülürdü. Bunca yıl bunun için uğraştın, biraz heyecanı hakediyorsun."
Evet bunun için oldukça fazla uğraşmıştım. Sürekli gidip geldiğim o hastahanelerde çalışmak benim hayalimdi. Üstelik saygın bir meslekti. İyi para kazanabilecektim. Ve önümde koca bir altı sene vardı...
"Ah anne, heyecan bana göre bir his değil. Sen benim adıma bunu hep yapıyorsun zaten..."
Küçük bir kahkaha attı annem. Alaycı ama içten bir gülümsemeydi bu.
"Fazla konuşma da kahvaltıya gel. Senin için güzel şeyler hazırladım bugün!"
Annem odadan çıktığında kendimi dağınık bir odayla başbaşa buldum. Ne giyecektim? Dolabımın kapağındaki aynadan kendimi izliyodum. Fazla uzundum ve mor pijamalarımla bir kelaynak yavrusuna benziyordum. Saçlarım birbirine karışmış ve kabarmıştı. Yüzüm de gece boyunca şişmişti. Göz altlarım her zamanki gibi mordu. Ama yine de tahmin ettiğimden güzel görünüyordum. Beyaz tenimin üzerindeki küçük kırmızı noktalara yüzümü aynaya yaklaştırarak bir göz gezdirdim. Geçmeye başlıyorlardı. Ayna karşısında fazla vakit kaybetmeden kapıya doğru yöneldim ve odadan çıkıp kendimi banyoya attım. Ilık suyun bedenimden akıp giderken benden ne alıp götürdüğünü bilmeyi istemişimdir hep. Suyun sadece bedenimi değil, ruhumu da arındırdığına inanıyordum. Bu yüzden suya aşıktım. Bir süre bu saçma inanışlarımı sorguladıktan sonra banyodan çıktım ve mavi bornozumu üzerime geçirip aceleyle dışarıya fırladım. Annem mutfaktan sesleniyordu.
"Kahvaltı hazır, çabuk gel. Yoksa geç kalacağız."
"Tamamdır, beş dakikaya geliyorum anne..."
Tekrar dağınık odanın içerisine adım attığımda hedefim dolabın içinden beni en normal gösterecek kıyafetleri bulmak oldu. Dolabın ahşap kapaklarını aralayıp önce elbiselere göz gezdirdim. Hepsi fazla renkliydi. Rengi seviyordum ancak bugün ruhum fazlasıyla griydi. Kot pantolonlarımdan birini çıkartıp üzerine siyah v yaka tshirtümü seçtim. Fazla düşünmek aptallık olurdu çünkü. Giyinmem fazla sürmedi. Saçlarımı kurutup da makyajımı yaptığımda kendimi yeniden bu odadaki tek arkadaşım olan aynamın önünde buldum. Saçlarımı geriye doğru savurduğumda ortaya çıkan parlak beyaz yüzüme göz gezdirdim. Kırmızı dolgun dudaklarımın ve koca gözlerimin küçük yüzümde ne kadar orantısız olduğunu düşünürken içeriden annemin bana seslendiğini işittim.
"Geliyorum anne!"
Mutfağa girdiğimde inanılmaz bir masa beni karşıladı. Bin bir çeşit dedikleri bu olsa gerekti. Reçeller, ballar, yağlar ve daha niceleri. Öylesine aç uyanmıştım ki bu sabah, hepsini yiyebileceğimi hissediyordum. Beklemeden sandalyeye oturup ekmeğime krem peynir sürmeye başladım.
"Seni bugün okula ben bırakacağım. Oradan da işe giderim."
Üniversitenin ilk gününde okula annemle gitme planı hiç de iyi gelmiyordu bana. Ancak bu zevki ona tattırmalıydım sanırım. Yine de fikrinden vazgeçirmek için çabaladım.
"Ah anneciğim hiç gerek yok, röpörtajın falan varsa iptal etme ben kendim gidebilirim."
Annem bir gazetenin sanat editörüydü. İşinde başarılı bir kadındı ve işini aksatmayı sevmezdi. Ancak söz konusu bensem her şeyi iptal etmeye hazırdı.
"Ben her şeyi hallettim bile. Öğleden önceki tüm röpörtajlarımı dün bitirdim. Bugün seninle birlikte olmak istiyorum canım."
Derin bir iç geçirdim, ardından her zamanki zoraki gülümsememle yüzüne bakıp onu mutlu görmenin verdiği hazla dudaklarımı aralayıp konuştum.
"Pekala..."
*************
Çok fazla yemiş olmalıydım ki karnım hiç olmadığı kadar sertti. Arabaya binerken kafamı olabildiğince eğdim ve annemin hemen yanına oturdum. Mutlu bir Türk ailesi gibiydik. Ama bir babamız yoktu. Neredeydi, kiminleydi ya da kimdi bununla ilgili hiç bir fikrim yoktu. Annem otoriter bir kadındı. Ve 'Baba' kelimesinin evde zikredilmesini yasaklamıştı. Artık buna alışkındım ve üstelemiyordum. Onu aramak, çölde kaybettiğin kum tanesini bulmaya çalışmak gibiydi.
Annem arabayı çalıştırıp gaza bastığında yeni maceralara koşan bir atlet gibi hissettim kendimi. İstanbulun bitmek bilmeyen trafiğine takılmadığımız için şanslıydık.
"Şanslısın Elif, bugün trafik yok."
Annemin benimle sohbet kurma çabasına yanıt vermeden başımı sallayarak onaylamakla yetindim. Küçük arabanın camından diğer araçların içerisindeki insanları izliyordum. Nereye gidiyorlardı? Herkes belirsiz bir koşuşturma içerisindeydi bu kaotik şehirde. Herkesin bir derdi ve herkesin bir mutluluğu vardı...
Birkaç kilometre ötede durduk. Okulun kapısının önü oldukça kalabalıktı. Mezun olduğum liseye göre çok daha fazla insanla muhattap olacatım. Bu durum bende belli belirsiz bir heyecan yaratıyordu. Gözlerimi olabildiğince açıp kapıdan içeriye süzülen insan kitlesini inceledim. Ardından cesaretimi toplayıp arabanın kapısını açtım. Yüzümü anneme döndüğümde onun da inmeye hazırlandığını görüp engel oldum.
"Hayır anne, bundan sonrasını kendim halledebilirim."
Annem küçük bir hayal kırıklığının ardından gülümsedi. Ve her zamanki endişeli bakışlarını üzerime diktikten sonra dingin bir sesle konuştu.
"Elif, telefonunu açık tut. Eğer bir şey ol..."
Sözünü yarı sert bir ses tonuyla böldüm.
"Hiç bir şey olmayacak anne. Burası benim için en güvenli yer, bir hastahane!"
Annem rahatlamış gibi görünüyordu, aslına bakılırsa bir kaç sene sonra doktor olacağımdan çok bir tıp fakültesinde okuduğum için mutluydu. Zira epilepsi hastası biri için en güvenli yerdi burası.
"Tamam canım kızım, seni çok seviyorum. Bol şans..."
Evet ihtiyacım olan şey tam da buydu. Şans... Arabadan indim ve ardıma bakmadan kalabalığın içerisinden fakültenin büyük geniş, kapısına doğru ilerledim. Bu kapının hayatımı tümden değiştirecek bir maceraya açıldığını kim bilebilirdi ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP
Fantasy-Fantastik Bir Aşk Hikayesi - Elif ve Cenk'in esrarengiz karşılaşması. Karanlığın ardinda buluşan bedenlerin macera dolu dansını kesfetmek ister misin? @eylemaydogan: " Şu ana kadar okuduğum en yaratıcı,akıcı hikayelerden birisi.Anlatımın ve betiml...