Bölüm 6 - RUHTAN GELEN

142 14 13
                                    

Kalp... Kan pompalamak için mi yerleştirilmişti bedenime? Yoksa olur olmaz yerde yerinden çıkacakmışçasına çırpınıp beni deli etmek için mi? Yerinden çıkacakmışçasına derken, oldukça ciddi olduğumu da belirtmeliyim. Göğsümün sol tarafındaki kıpırtı fazlasıyla göze batıyor olmalıydı. Işık mı? O gökten gelen, etrafımdaki her şeyi yok eden, ruhuma yeniden can veren, kabuslarımı tatlı bir hayale dönüştüren o ışık... O ışığın büyüsüne kapıldığım günü hatırladım bir an. Gözlerimi hastanede açtığım, mezuniyetimi berbat eden o nöbeti geçirdiğim günü. Yaşadıklarımı ve ölümle yaşam arasında iken bana can veren o ışığı. Varoluşsal bir karmaşanın içerisinde yitip giden bir bedendim o gün ben. Şimdi burada o ışığın ta kendisi olduğunu iddia eden ama o ışıktan çok daha parlak, göz kamaştıran bir adamla başbaşaydım. Şaşırmam gereken duyduğum bu anlamsız cümle miydi yoksa içinde bulunduğum bu aptalca karmaşa mıydı bilmiyordum...

Anın verdiği heyecan ve korkuyla Cenk'in benden yalnızca birkaç santim ötedeki gözlerinden kendimi çekerek arkama yaslanmaya çalıştım. Bir anlık hareketle önümde duran şarap kadehini kavradım ve hızlıca dolgun dudaklarıma götürdüm. Lık-Lık-Lık... Ve sadece üç yudumda koca kadehi içip bitirdim. Boğazımı fena yakıyordu ama bu önemsizdi. Benim için olağan bir tepki değildi, ancak Cenk şaşırmış görünmüyordu. Aksine az önceki çekiciliği ile yüzüme umarsızca gülümsüyor, verdiğim tepkileri ölçüyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ruhum boğazıma takılı kalmıştı adeta. Alkolün verdiği anlık tepkiyle nihayet konuşabildim.

"Benimle dalga mı geçiyorsun Cenk?"

Sinirli değildim, ancak öyle görünmem gerekiyormuş gibi hissettim. Cenk'in bunları nasıl ve nereden biliyor olduğu ile değil karşıma nasıl çıkmış olduğuyla ilgileniyordum şuan. Midem ağrıyordu. Ve hafif bir baş dönmesi bedenimi esir almıştı. Sanırım sarhoş oluyordum. Ve sakin olmak için sarhoş olmalıydım da... Cenk sorduğum soruyu hiç bozuntuya vermeden cevapladı.

"Hayır, bugüne dek kimseye olmadığım kadar dürüstüm Elif. Işığın benim."

-Başlarım ışığına! Kimsin sen Cenk? Kimsin! Neden bana böyle hissettiriyorsun?- Alkol kanıma karıştıkça beynimin içinde garip dalgalanmalar yaratmaya başlıyordu. Gözlerim yerinden çıkacakmışçasına Cenk'in ifadesiz yüzüne kitlenmişti. Hissiz, ruhsuz, yaşamayan bir ceset gibiydi karşımda. Ama parlıyordu, ölümün tam da tezatı olarak canlılığın her renginde... Kendimi alıkoyamayarak ellerimi Cenk'in önündeki yarı dolu kadehe götürdüm. Buna ihtiyacım var! Demin yaptığımdan çok da farklı olmayan bir şekilde kadehi hızlıca kafama diktim ve aptalca gülümsedim. Belki de şimdi gerçekten rahat konuşabilirdim. Yemek borumu kavuran alkolün yakıcı tadıyla yutkunduktan sonra etrafıma şöyle bir göz gezdirdim. İnsanlar artık bizimle ilgilenmiyor gibiydiler. Hatta bana göre orada yalnızca Cenk vardı. Çünkü aklımda da yalnızca o vardı! Haliç'ten gökyüzüne vuran ışıkların eşliğinde şarabın verdiği sarhoşlukla Cenk kadar olmasa da ifadesizleştiğimi hissettim.

"Nesin sen? Müneccim falan mı?"

"Hayır."

Ellerimi saçlarıma götürdüm ve aptalca kafamı salladım. Saçlarım esen rüzgârda dağılıp duruyordu. Artık kadehler de boştu. Kendimi karmaşık bir labirentte kaçacak delik bulamayan bir fare gibi hissediyordum.

"Demek o ışık sendin... Peki söyle bana bunu nasıl yaptın?"

Böylesine saçma bir soru sorduğuma inanamadım. Neyi konuşuyorduk böyle? Karşımda tüm çekiciliği ile ruhumu ve rüyalarımı okuyan bir adam ve ben sarhoş bir genç kız. Şimdi her şey yerli yerine oturuyordu işte. Olması gereken de buydu sanki. Böyle iyiydik biz.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin