1. bölüm: DEFTER

65 8 1
                                    

Yukarıdaki bölüm şarkımızı açmayı unutmayın. Keyifli okumalar.

Yorumlarınızı ve desteklerinizi merakla bekliyorum :,)

.
.
.
.
.
.

(Duru ak anısından )

"Yine mi aynı tişörtü giydin
İğrençsin."

" Aptal gözyaşlarını kes! Ezik gibi duruyorsun."

" Şu işe yaramaz kemanı çöpe at, finalerine odaklan!"

İnsanlar insanları eleştirmeyi sever bunu okuduğum pisikiyatri bölümünde sık sık duydum ama insanların içini okumayı öğrendiğim bu meslek bana başka şeylerde öğreti.

Bazı insanların hayata kalmak için kendi dünyasını yaratığı, bazılarının görmek istediklerinin sadece kendisi olmak istemediği için boyalara ve tuvale mecbur kaldığı, sadece kendi sesleri değil, milyarlarca insanın sesini duymak için müziğe sığınanları ve kendi evreni ile bu dünyada sıkışıp kalmak istemedikleri için kitaplara boyun eğen insanları da görmüştüm.

Her şekilde kendi evrenizi bulmayı öğreniyorsunuz ve buna mani olmaya çalışan insanların ne kadar
acınası olduğunu görüyorsunuz. Zira onların kaçmak için bir nedeni, bir sebebi veya açıklaması yok.

Çöktükleri zaman kendilerini tatmin etmek isterler, ya kurban siz olursunuz yada dönğuyü değiştirirsiniz.

Bir psikiyatristin not defteri içinizi parlata bildiği gibi karartada bilir. Bu sebep den aldığım tüm notlar
onlarca kitabımın içinde bulunan çantamda kalırdı.

Kulaklığımdan duyduğum yeni parçam yeni kelimelerde katmıştı bana. Bir otobüsün içinde sallanarak ne kadar düzğün yazmaya çalışırsam o kadar becerikli bir şekilde yazıyordum.

Otobüsün her durakta durduğu ve yeni insanlar aldığı bir zamanda middemin de bulanması ile kafamı cam tarafına çevirdim. Umursamazca bağıran insanlara bakmıyor,Kulağımdaki kulaklıklar içinde barındırdığı müzik ile tüm algılarımı yok etmişti.

Rengarenk arabalar bir
gölge kadar hızlı geçiyordu, onları izlemeyi ve kulaklığımda çalan parçayı dinlemek bir terapi kadar
içimi rahatlatıyordu.

Sağ kolum bir çarpma ile gözlerimi yanımdaki koltuğa çevirmeme sebep oldu. Çok süzmeden baktığım yolcu yirmili yaşlarına yeni girmişe benziyor, kafasındaki şapka ve üzerine Geçirdiği siyah palto onu gizemli bir zaman yolcusuna benzetiyordu.

İnsanları incelemeyi seviyordum. Üzerlerine giydikleri kıyafetleri ve taktıkları aksesuar ile onları
benzersiz dünyamda yeni karakterlere bürüyordum.

Zihnimi daha derinlere daldırmadan ve onu incelediğimi fark etmemesi için bakışlarımı başka bir yöne
çevirdim. İneceğim durağa az kaldığında ise ayağa kalktım.

Kalktığımı fark eden genç adam ise kalkarak geçmem için kenara çekildi. Yanından geçtiğim kısa zamanda gözlerim ayakkabılarına kaydı. Önü her ne kadar temiz olsa da yanları ve diğer çevresi tozluydu.

Kafamda kişiliğini tartmaya çalışıyordum lakin fazla incelemiş olmalıyım ki yüzüm ona döndüğünde bana bakan bakışları ile karşılaştım. Utançla kafamı çevirdim ve temiz hava ie karşılaşmak için hızlı adımlar ile otobüsten indim.

Daha fazla düşünmemeye çalışarak gözlerimi kapatım ve derin bir nefes çektim ciğerlerime. Aldığım yoğun
sigara kokusu ile yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım.

Karşımda durağın demirine yaslanarak sigara içen, kırıklı yaşlarının sonunda olduğunu saçlarındaki ağırmış beyazlardan anladığım bir adamı gördüm.

Beli ki ilk  deniyimiydi zira öksürerek yeni içmeye başladığı sigarasını yere atarak ayağı ile ezdi.

Ayaklarım fazlasıyla bedenimi taşıdığını hissettirdiğinde kulağımda çalan melodiler eşliğinde yürümeye başladım.

" kareleri say, yanlış adımda elenirsin."

" ayaklarım mı yamuk? Neden böyle gözüküyorlar?"

" yerdeki çöplere bak, Sigara fabrikasına dönüşmüş!"

Önünden geçtığım mini bir oyuncak arabayı görmem  ile durdum. Eğilerek aldığım kırmızı oyuncak araba
avuçlarımda kaybolucak kadar küçük ve bir o kadar tatlı duruyordu.

Oyuncak arabayı hırkamın cebine
koyduğumda kafamı kaldırıp etrafıma göz gezdirdim. Sadece birkaç metre uzağımda yürüyen aynı koltuğu paylaştığımız genç adamı  gördüğümde onu inerken görmediğimi fark etim. Belki de olması gerekenden fazla yavaş haraketlerim vardı.

Yürümeye devam etiğimde ve evime yakın bir soka girdiğimde önümde yürümeye devam eden genç adam da benimle birlikteydi. Yılardır kaldığım daireye geldiğimde hemen karşımda olan abartmana giren aynı sületi de incelemeye devam ediyordum.

Gereksiz bir merakım vardı.
Araştırmayı ve herşeyi öğrenmeyi seven ruhum rahat durmuyordu. Gözlerime değen saçlarımı kulağıma sıkıştırdığım vakit, çantamda olan anahtarlığımı da kapı girişine sokmuştum.

Birkaç merdiven basamağını yavaş adımlar ile tamamladığımda evin içindeki sesler kapı girişinden bile duyuluyordu. İçimdeki şüphe gün yüzüne çıktığında yavaş adımlarımın aksine daha hızlı bir şekilde yürüyerek kapıyı açtım. Etrafıma bakarak tanıdık bir sima aradı gözlerim.

Arkamda hissettiğim haraketlilik ile kafamı çevirdiğimde göz bebeklerim büyüdü. Dudaklarım günler sonra ilk
kez mutluluktan kıvrılırken karşımdaki beden daha çok yaklaştı bana.

" DURU!"

"DENİZ."

Onunla aynı tepkiyi vermeme sevinmiş, kollarını kocaman açarak belime dolamıştı. Aynı duygular ile bende kollarımı boynuna sardığımda kısa bir sağ sol dansı yaptık. O benden ayrıldığında dudaklarımı büzerek yüzüne baktım. En çok denize sarılmayı severdim.

Yüzünde her zaman gördüğüm gülümsemesi ile saçlarımı karıştırırken eline vurarak bir adım geri atım. Denizin arkasında sarı saçları ile dikkat çeken başka bir dostum daha vardı.

Lise çağlarımda sesiz ve durgun bir öğrenciydim. Öğretmenlerimin dahi gülüp ,dalga geçtikleri bir liseliyken benimle birikte olan iki dostum vardı. Deniz her ne kadar çılgın ve içi hayat doluysa yeşimde bir o kadar sakin ve olgundu.

"Senin burda ne işin var?"

Deniz dudaklarını büzerek gözlerini kıstı.

"Kalbimi kırıyorsun, istersen gideyim?"

işaet parmağı ile dış kapıyı gösteriyordu. Yeşim arkasında bir ruh gibi dururken uzun tırnaklarını denizin koluna batırdı. evde acı dolu bir inleme duyuldu.

"Hele bir dene! Bu sefer altı  ay da burada hapis tutarız seni."

Denizin gülen yüzü hafif seğirirken özlem ile ikimizede baktı. Bir baba gibi omuzlarını dik tutuğunda ikimizinde kollarından tutarak göğsüne yapiştırdı.

Oda kendini baba olduğunu sanıyordu ki mutlu arkadaş tablomuzu bozarak saçlarımızı çok da acıtmıyacak şekilde çekti.

"Yellozlar! Sizi çok özledim. "

 SON DURAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin