Namjoon eşiyle olmanın huzuru içindeydi. O geceden sonra evlerine dönmüşler, birbirlerine sarılarak bolca ağlamışlardı.
Sabah uyandıklarında biraz daha iyiydi sanki her şey. Seokjin yanında yeni yeni gözlerini aralayan eşine yumuşak bir gülümseme sunmuş, sonra Namjoon'un çıplak göğsüne minik bir öpücük bırakmıştı.
Namjoon bu hisse kapılıyordu işte. Ne zaman güzel eşi ona baldan bile daha tatlı olan dolgun dudaklarıyla öpücükler verse, kendinden geçiyordu adeta.
Hızlıca kollarının arasına çekti beyaz tenli güzelini. Sıkıca, sanki hiç bırakmayacakmış gibi sarıldı. Seokjin mutlu bir mırıltı bıraktı.
Namjoon'un kolları gevşediğinde ise Seokjin çok sevdiği eşine gülümseyip kahvaltı hazırlamak için kalkacağını söyledi.
Ardından önce banyoya girip elini ve yüzünü yıkamış sonra ise mutfağa doğru ilerlemişti.
Bugün Namjoon işteyken biraz dinlenip sonra da dükkanını tekrar eski haline getirmeyi planlamıştı.
Aslında birkaç gün dinlenmek istese de bunun ona yaramayacağını, daha da stresleneceğini biliyordu. Bu yüzden hem eşine süpriz olsun diye hem de dükkanını fazla önemsediği için, kendine güç verip orayı düzeltecekti.
Namjoon bu sırada işe gitmek için hazırlanmıştı. Bugün farklı olarak gri takım elbisesini değil gömleğinden kravatına, pantolonundan ayakkabılarına kadar siyah giymişti.
Bu durum Seokjin'in dikkatini çekmişti. Her ne kadar Namjoon onun gözünde şuan aşırı ateşli dursa da bu siyahlığın duygusal bir sebebi olmamasını umdu.
Birlikte yaptıkları kahvaltı sonrası Seokjin eşini yolcu ederken Namjoon'a bir telefon geldi.
Namjoon kimin aradığını biliyordu bu yüzden Seokjin'in yanında açtı telefonu. Güzel haberler almayı umuyordu.
"Merhaba efendim. Ben Seul Polis Karakolu'ndan arıyorum. Dün yaptığınız şikayet sonrası abiniz olduğunu beyan ettiğiniz Kim Shinwoo'yu yakalayıp tutukladık. Yakın zamanda Seul 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin açacağı bir duruşma olacak. Şahıs hakkında şikayetinizi bu duruşmada da belirtip hakimin vereceği kararı beklemenizi istiyorum. Şimdilik iyi günler dilerim."
Namjoon telefondaki polis memurunu onaylayıp telefonu kapatmıştı. O sırada Seokjin eşine endişeli gözlerle bakıyor, açıklama yapmasını bekliyordu.
"Abimi yakalamışlar güzelim. Yakında duruşma olacakmış oraya gitmemizi istiyorlar."
Seokjin bunu duyduğunda çok mutlu olmuştu ve hızlıca Namjoon'un boynuna kollarını sarıp yanaklarını öpmüştü.
Daha sonrasında Namjoon daha fazla geç kalmamak için işine gitmiş, Seokjin'i yanlız bırakmıştı. İçindeki huzursuluğu göz ardı ederek.
Seokjin evin işlerini halletmiş sonra da mütevazi dükkanına geçmişti.
Temizlikle geçen aradan sonra Seokjin dinlenmek için bir tabureye oturmuş, gözlerini yere dikmişti.
Karşısında bir çift siyah topuklu ayakkabı durunca yavaşça gözlerini yukarı kaldırmış ve asla görmek istemeyeceği o kişiyi karşısında görmüştü.
Bir şeyler olacağını biliyordu. Bu yüzden soğukkanlılığını korumuş önce sakince telefonunu eline almış, Namjoon'a kısa bir mesaj atıp sonra da ses kaydını açmıştı.
"Ne istiyorsun?"
Karşısındaki yaşlı kadın histerik bir gülüş atmış sonra ise oldukça ciddi bir ifadeyle konuşmaya başlamıştı.
"Ne istediğimi biliyorsun fahişe. Bir oğlumu benden kopardın. Diğerini de hapse göndermene izin vermeyeceğim. Hemen şikayetini geri alacaksın ve Namjoon'dan ayrılacaksın."
Seokjin hâlâ sakinliğini korumaya çalışıyordu.
"Eğer hemen burayı terk etmezsen polis çağıracağım."
Kadın tekrar güldü.
"Ben teklifimi yaptım. Eğer dediklerimi yapmazsan tahmin edemeyeceğin kadar kötü şeyler yapacağım sana."
Seokjin sadece başını sallamıştı. Kadın dükkandan çıkıp gidene kadar ise onu izledi.
Onun bu kadar aciz olmasına üzülüyordu. Tanrı aşkına onun tüm bu tehditlerinin bir sonucu olacağını bilmiyor muydu?