"Kendime olan nefretim o kadar büyüdü ki. Nefretim en büyük düşmanım oldu..."Ardımda bırakamamıştım hiç bir şeyi. Onun yerine herşeyden vazgeçmiştim. Ama yaşamdan vazgeçemeyeceğimi bilmeden. Zordu herşeyden vazgeçmek ama pes etmek kolaydı. Ben zor olanı yapmıştım ama kolayı yine beceremedim. Hiç birşey yaşamamış gibi hayatıma devam edemezdim. İki şansım vardı. Ya birşeyler yaşamış gibi yaşama sarılmak yada hayatıma devam etmemek. Ben kolayı seçtim. Kimine göre korkaklık kimine göre cesurluk yaptığım. Ama belki ilk defa birşey başarırım diye hareket ettim. Fark edemedim. Ben olmadıktan sonra kimse benim başarımı görmezmiş ki. Korkuyorum. Yine korkuyorum. Çünkü ben bir korkağım. Çünkü ben korktuğum için ölmeyi seçtim. Ama şuan ölmekten korkuyorum. Hayatı bir ironi gibi görüyorum. Korkuyorum. Hala korkuyorum. Zorla evlendirilmekten korkuyorum. Annemin karşısında savunmasız kalmaktan, ablamı hatırlamaktan korkuyorum. En çok savaşmadan ölmekten korkuyorum...
En fazla yarayı savaşanlar alsada, en acınacak halde olanlar savaşmadan ölenler. Ben kendi savaşımı başlattım tüm yaralara hazırlıklı olarak. Ama savaşın daha en başında ölmek istemiyorum.
Karan'ın korkuyla bakan gözleri yüzümden çekildi. Sanki şuan hiç bunları yaşamıyormuş gibi dimdik ve kendinden emin duruşu ile " Yakında iniş yapabileceğimiz bir yer var mı?" dedi. "Evet Karan bey iniş yapabileceğimiz yerler var fakat pek yakın sayılmaz. Yaklaşık 5 dakika bir uçuş süresi var eğer yağmur şiddetini arttırmaz ise iniş yapabilme ihtimalimiz var." Tam bu sırada Karan'ın yanındaki korumalardan birinin sesini duydum. "Karan bey iniş yapmamız peşimizde ki adamların bizi daha kolay bulmasına sebep olabilir. Tabi siz na-" Karan " Tabi ki ben nasıl istersem.Pilot iniş yapalım." diyerek adamın sözünü kesti. Endişeli bekleyiş burada başladı.
Çok kısa bir süre nasıl bir ömür gibi geçebilirdi. Sanki 5 dakika değilde 5 gün gibi. Aklımdan çok fazla düşünce geçti. Ama yine aklım bir noktada takıldı. Bu helikopter tam şuan düşse ölünce kimin umrunda olucam? Basit bir soru aslında, kimsenin zerre kadar umrunda olmam. Beni birazda olsa umursayabilecek tek kişi de yanımda ölücek.
Küçükken çok düşünürdüm. Herkesi, herşeyi. Temizliğe gittiğim evlerde bana yukarıdan bakan şımarık çocuklar aklıma gelirdi. Sonra acınacak kişinin ben değil onlar olduğunu anlardım. Kimse bunu bana demezdi ama ben öyle hissederdim. Hayatımı hep iç güdülerime göre yaşadım. Bana nasihat vericek kimsem yoktu. Kendimi ablam dışında kimseye yakın hissetmedim.
Bir komşumuz vardı ben 9 yaşındayken. Ablam yeni ölmüştü. Onlarında 8 yaşında küçük bir kızları vardı. Adı Leyla. Belkide adından dolayı onu o kadar severdim. Ölen ablamı hatırlatırdı bana. Bana gelip ne kadar şanslı olduğumu derdi. Ablam ölmüş olsada çok iyi bir ailem olduğundan bahsederdi. Annemle babamın birbirini ne kadar sevdiğini söylerdi. Onun ailesinde sürekli kavga olurdu. Her gece bağrışmalar ile ayaklanırdı mahalle. Ve her seferinde kapının önünde oturur ağlardı Leyla. Camdan ona bakarken beni farkedince cama gelip 'çok şanslısın' derdi. Ama ben diyemezdim. 'En azından birbirlerini değil ama seni çok seviyorlar çok şanslısın'
Onun ailesinde kavgalar yıllarca sürdü. Gün aşırı kavga ederlerdi. Bir gün yine kavga ediyorlardı. Bagrışmalar mahalleyi inletiyordu. Bu sefer Leyla kapının önünde değildi. Her kavgada orada duran kız yoktu bu sefer. Yaklaşık bir saat sonra ambulans geldi. Ve annesinin haykırışları sessiz gecenin ortasına bir yıldırım gibi düştü.
Leyla ölmüştü. Güzel simsiyah saçları kan yüzünden keçe gibi olmuştu. Buğday teni bembeyaz kesilmişti. Ablamın gözlerine benzeyen gözleri kapanmıştı. Kapıdan koşarak çıktım. Leyla'nın elini tuttum. Buz kesilmişti. Bu sırada annesi geldi. Beni kolumdan tutup kenara çekti ve ağzından şu cümle döküldü. ' Kızımın katili sensin.' dedi. Ne dediğini anlamamıştım ben Leyla' ya hiç bir şey yapmamıştım.
Büyüdükçe anladım ben Leyla'ya ne yaptığımı. Ben onu öldürmüştüm. Nasıl mı? Susarak. O benim hayatımı toz pembe sanmıştı. Babasının, annesini defalarca tehdit ettiği silahla kıymıştı canına. Ben o gün nefret ettim kendimden. Babam yeni ölmüştü. Hayatımın en kötü zamanında bile nasıl iyi gözükmüştüm. Beni gerçekten mutlu sanmıştı. İçim kan ağlarken niye yüzüne gülmüştüm. Ben Leyla'nın katiliydim. Bunu kimse değiştiremezdi. Sadece birkaç gün sonra annesi gelip özür dilemişti benden. Affetmiştim onu ama kendimi affedemedim. Nasıl affedebilirdim ki. Leyla en çok ölmekten korkardı. Ama o kendini öldürmüştü.
Ben en çok annemden nefret etmem gerekirken. Kendimden nefret ettim. Kendime olan nefretim o kadar büyüdü ki. Nefretim en büyük düşmanım oldu...
Karan'ın bana seslenmesi ile içinde boğulduğum düşüncelerimden kurtuldum ve Karan'ın bana endişeyle bakan gözlerini farkettim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken elime damlayan kan ile gözlerim biranda büyüdü. Ama ne olduğunu fark etmem çok uzun sürmedi. Haftanın en az 4 gününde olduğu gibi yine burnum kanıyordu. İnsanlar için şaşırtıcı bir şey olsada benim için gayet normaldi. Karan'a doğru dönüp " Merak etme benim için gayet normal." dedim. Tam Karan bir şey diyecekken pilotun sesi kafamızın ona çevrilmesine neden oldu. " Karan bey iniş yapacağımız yere geldik."dedi. Bu sırada Karan'ın korumalarından biri " Abi, biz hastaneden çıktıktan sonra bir kaç şüpheli daha yakalamışlar. Ne yapalım diyorlar." dedi. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇERÇEVE
Teen FictionAdım Lida. Pes etmekten nefret etsemde, pes edeceğim yere defalarca geldim. İhanete uğramak en zayıf noktam, birini sevmek en büyük günahtı bana. Annem bile sevmemişti beni kim severdi başka. İsmimin anlamına tezat olarak, sevilmemiştim ben. Her şey...