taehyung, kalabalık ve gürültülü mutfaktan öğle saati gelir gelmez çıkmıştı.
herkesin yemek yemeye gitmesini izlerken miyeon'un kendisine seslendiğini gördü. aç hissetmiyordu, bütün gün yemek yapmak iştahını kapatan şeylerden biriydi.
bir de sabahtan beri garip hissetmesinin de etkisi vardı.
derin bir nefes alarak miyeon'un yanına doğru ilerledi. bacakları kendisini taşımakta zorlanıyormuş gibi hissediyordu ve hava o kadar da sıcak olmadığı halde sıcaktan bunalmıştı.
kendisine doğru yaklaşan arkadaşını süzdükçe miyeon'un yüzündeki gülüş ise solmaya başlamıştı. iyi görünmüyordu.
"sen iyi misin?" diye sordu elini alnına koyarken. hafif bir ateşinin olduğunu fark ettiğinde ise kaşları çatılmıştı.
"iyiyim." diyen taehyung ise alnından akan terleri silmişti. tuhaf hissediyordu, hasta gibiydi ancak hasta olmadığını biliyordu. kurdu ise içinde yıllar sonra ilk kez kıpır kıpırdı.
"sen yemeğe git." dedi hala kendisine endişeyle bakam miyeon'a "ben aç değilim."
"sürekli böyle diyip tek bırakıyorsun beni." diyerek mızmızlandı miyeon "burda sevdiğim tek kişi sensin. diğer garsonlar sinirimi bozuyor."
"üzgünüm." dediğinde miyeon boşuna çabaladığının farkındaydı. burda çalışmaya başladığı günden beri taehyung'u bir gün bile öğle arası beraber yemeye ikna edememişti.
"tamam o zaman." dedi miyeon iç çekerek "sonra görüşürüz." ardından kendisini bekleyen, pek hoşlanmadığı arkadaş grubuna doğru ilerlemeye başladı.
miyeon'un kızlara samimiyetsiz bir selam verdiğini duyduğunda gülmüş, ardından elini önlüğünün cebine atarak arka kapıya ilerlemişti taehyung.
sigaraya ihtiyacı vardı.
dar sokağa çıktığı anda sırtını duvara yasladı ve sigara paketinden bir dal aldı. yaktığı sigarasını dudakları arasına götürürken karşı dükkanda çalışan insanları izliyordu. eşyaları aceleyle içeri taşıyorlardı. büyük bir masa, bilgisayar, birkaç koltuk ve stüdyo için gereken ışıklar.
sigarası bitene kadar onları izlemeye devam etmişti. zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile değildi. tek odaklanabildişi şey camla kaplı dükkanın içini izlemekti o an. hatta çalışanlar gittiğinde eğlencesinin bu kadar çabuk bitmesine üzülmüştü bile.
dudaklarının arasındaki sigaranın bittiğini fark ettiğinde ise elindeki izmariti yanına duran çöp konteynerine attı. tekrar restoranın içine dönmek istiyordu ancak bunun için bile gücü yokmuş gibi hissediyordu. ateşi varmış ve yanıyormuş gibi hissediyordu. katlanılamaz bir sıcak hissediyordu, bütün vücudu ter içinde kalmıştı, ancak hasta olduğunu düşünmüyordu.
karşısında duran dükkanın arka kapısından elinde içi çöp dolu bir koliyle dışarı çıkan bir hafta sonra nihayet ilk kez işe gelen alfayı fark ettiği anda boğazına kaçan tükmüğü ve anında bağı çözülen dizleri ile ise ne olduğunu anlamıştı.
kızgınlığa girmişti.
duvara tutunmaya çalışırken kurdunu bastırmaya çalışıyordu, ancak omega bu sefer taehyung'u dinlemek istemiyordu, istediği tek şey bir buçuk senedir ayrı kaldığı alfayı etkisi altına almaktı.
taehyung'un gözleri anında maviye dönerken feromonlarını salgılamaya başlamıştı bile. o sırada jungkook ise elindeki koliyi çöp kutusuna atmış, istemeden öksürmesine neden olan kavrulmuş bir marşmelovun güçlükle gizlenmiş yoğun kokusunu almasıyla ise bakışlarını arkasında kalan bedene çevirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bittersweet | taekook
ChickLit"... görüneni görürler yalnız. ben en uzak anlama veririm kulağımı."