Sabah kalktığımda dün geceden bu yana aralıksız uyumama rağmen kafam kazan gibiydi. Sanki uyuduğum uykudan hiçbir verim alamamış gibi gözlerimi zor açık tutuyorken ağır ağır yağan karın altında yürüyordum.
Aceleci adımlarım elbetteki bir an önce bizimkilerle bir araya gelmek için can atıyordu. Dün gece onları bıraktığım noktada oldukça kötü hissetmesem merakım ağır basar ve Afra'yı asla yalnız bırakmazdım. Ama öyle olmamıştı işte.
Yüksek bir yerden yere düşmüş gibi hissetmiştim. Canım acımıştı.Okulun bulunduğu caddedeki bir kafe için sözleşmiştik. Adımlarım kafeye yöneldiğinde kar yağışı da hızlanmaya başlamıştı.
Ceketimin önünü açarak kafeye girdim. Bizimkileri anında fark etmiştim. Doğu masaya eğilmiş masanın üzerine adeta yatmakta olan Afra'ya bir şeyler söylemeye çalışıyordu.
Adımlarım masaya yaklaştığında üzerimdeki ceketi çıkararak boş sandalyeye bıraktım. Çantamı da ceketimin yanına koydum."Meraktan ölmek üzereyim, neler oldu?"
Yerime oturur oturmaz Afra'nın ağlamaklı yüzüne karşılık içimde kötü bir şeyler olduğuna dair hisler doğmuştu.
"Sen gelene kadar bana da tek kelime etmedi. Dün ikiniz de bir anda kayboldunuz."
"Benim eve geçmem gerekti." dedim kısaca. Afra da benden sonra ayrılmıştı demek.
"Anlatacağım tamam ama hemen kızmayın bana."
Masaya yaklaşan garsonla birlikte hepimiz sessizleşmiştik. Garsona siparişlerimizi verip yeniden yalnız kaldığımızda ikimizin de gözleri Afra'ya dönmüştü.
"Dinliyoruz."
"Sen gittikten sonra bana bir kal geldi tahmin edersin ki. Zaten sen de kötü görünüyordun, aklım sende kalmıştı ama yine de kararlıydım."
"Bu geçmiş zaman ekleri beni korkutuyor." diyerek arkasına yaslanan Doğu'nun aksine masaya biraz daha sokuldum.
"Bana lütfen konuştuğunuzu söyle."
"Konuştuk. Yani bir şekilde yanına gitmeyi başardım. Biraz sohbet ettik, doğrusu ben kıvranıp durdum. Adımı biliyormuş onu öğrendim. Bu beni biraz rahatlattı. Sonra ona hislerim hakkında tek kelime edemeden beni bugün çıkışta bir yere davet etti. Birlikte bir şeyler yapmak istediğini söyledi."
Şaşırmıştım. Böyle bir çıkışı Sina gibi birinden beklemiyordum. Doğu da benden farksızdı. Yaslandığı sandalyede öne doğru gelmiş ve "Hâlâ Sina'dan bahsediyoruz değil mi?" demişti.
"Evet bende deli olacağım. Anlamıyorum bu çok saçma. Gerçek olamayacak kadar güzel ama hayal olamayacak kadar da gerçek."
Gereksiz şüphecilik yapmak istemiyordum ama sanki farklı bir amacı var gibi hareket ediyordu. Birdenbire Afra'ya böyle bir adım atması normal değildi.
Garson siparişlerimizle birlikte geldiğinde herkesi yeniden küçük bir sessizlik sarmıştı. Önüme konulan çaydan küçük bir yudum alıp her zamanki gibi dilimin ucunu yakmayı başardım.
"Bana akıl verin, ne düşünüyorsun Havin? Sence hislerimin farkına vardı da bana acıyor mu?"
Başımı iki yana sallayarak çay bardağını masaya bıraktım. "Acıdığını sanmıyorum. Kaldı ki Sina birine acıdığı için onunla takılacak bir çocuk mu? Gerçi artık nasıl biri olup olmadığından pek emin değilim ama bunu yapmaz."
Doğu ağzına aldığı koca börek dilimiyle birlikte beni desteklemeye çalışmıştı. "Havin haklı, bence de hiçbir şeyin farkında değil henüz."
"E ne yapacağım o zaman ben?" Çaresizliğini anlıyordum. İstiyordu ama aklı başında biri olarak altında bir bit yeniği aramadan da yapamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLER
Teen Fiction"Çok güzel kokuyorsun." dedim merdivenleri bitirip odama girdiğimizde. Naneye alışmaya başlamıştım, hatta sanırım o evreyi biraz geçmiştim ve artık ona bağımlı gibiydim. "Sen de öyle." diye karşılık verdiğini duyduğumda yüzümü ekşittim. "Ben yalnızc...