ZAFİR'İN KIYAFETLERİ

527 33 1
                                    

Kalktığımda başımın ağrısı öylesine şiddetliydi ki dün gece içtiğim her kadeh için kendime demediğimi bırakmamıştım. Bilincim yavaş yavaş kendine geliyorken kendimi, gözlerimi aralamam gerektiğini kendime hatırlatırken bulmuştum. Göz kapaklarımı açar açmaz ise karşıma çıkan ilk şey siyah duvarlar olmuştu. Odamda değilim, diye geçirdim içimden. Zihnimi biraz zorlayınca dün geceden yaşadıklarım yavaş yavaş aklımda yer edinmeye başlıyordu. Zafir'leydim.

Onunla sürekli olarak yaptığım tartışmalar yetmezmiş gibi bir de durup dururken beni öpmesini istemiştim. Gece bu kadarla kalsa yeterdi, ateşim olduğu için birlikte duş aldığımızı ve daha sonrasında da yemek yediğimizi de hatırlıyordum ama sonrası yoktu. Muhtemelen salondaki koltukta uyuyakalmıştım ve buraya nasıl geldiğim ise tamamen Zafir'in bildiği bir ayrıntıydı.

Üzerimdeki yorganı iterek ayağa kalktığımda üzerimdeki kıyafetlerin şaftı kaymıştı. Muhtemelen bende baştan aşağı dağılmış görünüyordum ama şimdi bunu dert etmek yerine bir an önce bu evden ayrılmak istiyordum. Dün sarhoşken pek utanma hissiyatım yoktu ama şu an dibine kadar yerin dibinde hissediyordum kendimi. Zafir hazır ortada yokken gitsem iyi olurdu.

Yatağı toplayıp odadan çıktığımda başta etrafı dinleyerek olası bir kazayı önlemek istemiştim. Kıyafetlerimin peşine düşecek değildim kaldı ki dün geceki elbisemin sırılsıklam olduğundan haberdardım. Merdivenleri inerek alt katı kontrol ettiğimde aldığım cevap yine koca bir sessizlik olmuştu. Bunu fırsat bilerek öne çıktığımda salondaki dağınıklık dikkatimi çekmişti. Dün geceden kalan yemek paketleri hâlâ duruyordu ve bilardo masasının dibindeki deri ceketinin oraya nasıl geldiğini sorgulayınca yanaklarım kızarmıştı.

"Ne vardı biraz sakin olsaydın?"

Basamaklardan uzaklaşarak öne çıktığımda alt kattaki hareketliliği biraz geç fark etmiştim. Oradaydı, dosdoğru bana bakıyorken kaçmak için geç kaldığımı kendime kabul ettirmeye çalıştım çünkü içimden bir ses hâlâ arkama bakmadan kapıyı açıp kaçmam gerektiğini savunuyordu. Bunu da hatırlamıyor gibi yapabilirsin Havin.

"Bunu da hatırlamıyor gibi yapamazsın Havin."

Ben onu sesli mi söylemiştim yoksa yüz ifademden ne denli kötü durumda olduğum belli oluyor muydu?

"Neyi, ne?" dedim bilmezden gelerek.

Güldü. Yeni mi duş almıştı o? Üzerinde hiçbir şey yoktu ve omuzlarına attığı havluyla saçlarını kurularken basamaklardan kurtulup öne doğru çıkmıştı. "Hiç. Bir yere mi gidiyordun sen?"

Şimdi de evet kaçıyordum denmezdi ki. Omuz silktim. "Sana bakınıyordum, malum her gün yabancı bir evde uyanmıyorum."

"Buradayım, neden bana bakınıyordun?"

Kendini gözüme sokmak ister gibi yüzüme eğildiğinde yeni duş aldığı için baskın olan nane kokusuna kapılıp gitmek üzereydim. Sesli bir iç çektiğimde dudakları yukarıya kıvrıldı. Benimle nasıl oynadığını görmek hoşuna gidiyordu. "Havin?"

Gözlerimi yumdum. "Hmm?"

"Okula geç kalacağız."

Gerçekler beni bir anda içinde bulunduğumuz andan çekip çıkarırken gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. Yüzüme hizaladığı yüzünden geri çekilerek başımı salladım. Dilimi hızlı bir şekilde dudaklarımın üzerinde gezdirdim ve "Böyle mi gideceğim okula?" derken buldum kendimi.

"Neden olmasın?"

Çünkü onun arabasıyla okula girmem yeterince dikkat çekecekken birde üzerimde onun kıyafetlerinin olması beni kesinlikle dillere düşürecekti. Yine de bunlardan bahsetmeyi es geçerek "Kıyafetlerin çok büyük." demekle yetindim.

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin