"kendimi çok uzakta hissediyorum, sanki dünyanın sonundayım. acı çekiyorum. kimsenin doldurmaya gücünün yetmeyeceği yokluğu hissediyorum."Ben bu hayatta çoğu zaman fazlalık gibi hissederdim. Sanki gittiğim her yerde, ne kadar iyi olursam olayım hep çıkıntıydım insanların gözünde. Evsiz yurtsuz hissederdim, sanki bu dünya ben hariç herkesinmiş gibiydi. Herkese o narinlikle yaklaşırdım, ben zaten ölüp gideceğim, zaten fazlalığım bu dünyada diyerek. Changbin bana hiç katılmazdı, dünya üzerindeki en nadir insanlardan olduğumu iddia ederdi hep. "Senden gerçekten isteyip de şefkat alamayacak insan yok," derdi. "Sen eğer güvenirsen yoldan geçen ayyaşın bile başını okşarsın. Kendi sevgini kimseden sakınmazsın sen, sevilmeyeni seversin."
Dünyada en çok istediğim şey bir evimin olmasıydı çünkü sadece o evin içerisinde fazlalık gibi hissetmeyecektim. Küçük olacaktı, ben ve bazen Changbin sığsa yeterliydi benim için. Sıcacık olacaktı o ev, kimse kimseye saygısızlık yapmayacaktı o evde. Ocakta kısık ateşte noodle kaynayacaktı, bir kedim olacaktı. Taehyun tarafından reddedilmek artık benim için sorun olmayacaktı. Çünkü ait olduğum bir yer olacaktı artık, bir yere sığınacaktım ve orada kimse, hiç kimse sesini yükseltmeyecekti. Benim hayalim buydu.
Lisemi bitirip hemen çalışmaya başlayacaktım bu yüzden, önce kendime ait bir ev alacaktım sonra ise üniversite okumak için para biriktirecektim. Belki 30 yaşıma kadar bir üniversiteye girmeyi başarabilirdim. Giremesem de sorun değil diyordum ama kendime. Bir evim olduğu sürece sorun değil.
Aşçılık okumak istiyordum. Annem evde olmadığında ben yemek yapardım, en sevdiğim şeylerden birisi lezzetli yemek yapmak ve o yemekle insanları doyurmaktı. Aşçılık okursam eğer, Changbin'in sözü vardı, bana kafe açacaktı ve aşçısı ben olacaktım. Bunlar güzel hayallerdi.
Olacağından değil ya. İnsan bekliyor, umut ediyordu işte.
Çok zordu, bu hayallerin gerçekleşmesine inanmak bile o kadar zordu ki... Tam şu anda Changbin'in karşısına geçip ağlamak istiyordum ama yapamazdım. Changbin de zor tutunuyordu o dala, benimki kırık diye zorla kıramazdım onunkini de.
Her dayak yediğimde benim de ruh eşi izim sızlardı. Changbin bunun garip olduğunu, sadece Taehyun'unkinin sızlaması gerektiğini söylese de takmamıştım. Ruh eşi bağını kabul eden tek taraf olduğumdan kendim çalıp kendim oynuyorum diye düşünürdüm. Canım çok acıdığı zaman hep ilk önce ruh eşi izime giderdi elim, onu yatıştırmaya çalışırdım. Şimdi de öyleydi. Annemle aynı anda evde yokmuşuz, bu yüzden evdeki yemeksizliğin hesabı elbette ki bana soruldu. En şiddetli yoldan. Halbuki annem en azından bir mesaj çekse bana, dese ben evde yokum diye, ben ne yapar eder o eve yemek sokardım. Annem babam bana vururken dolu gözleriyle izlemek zorunda kalmazdı. Bir kere beni düşünseydi bugün hiç yaşanmazdı.
Şiddet benim çocukluktan beridir alıştığım bir şeydi. Bu yüzden en çok Taehyun'un sızlayan izine üzülürdüm. Bu gibi zamanlarda hep Taehyun'u haklı bulurdum. Ben yürüyen bir belaydım. Ben hiçbir şey yapmasam bile, bu dünyada var olarak herkesin başına iş açabilirdim. Kim benimle neden uğraşsındı ki? Eminim onun benden daha iyi seçenekleri vardı, eminim benden daha güzel bir omegayla mühürlenebilirdi. Ruh eşi bağı harikaydı ama mükemmel değildi işte. Arada teknik arızalar olurdu, tıpkı Taehyun ve ben gibi.
Şimdi odamda oturmuş, içimdeki o boşlukla savaşıyordum. Çoğu zaman böyle olurdu, eğer şiddet görüyorsanız, dünyadaki çoğu şey anlamsız gelirdi o an sizin için. Sızlayan ruh eşi izime bakıyordum hafifçe okşayarak, Taehyun'dan özür diliyordum içten içe. Hiç kimse benim gibi bir ruh eşini hak etmezdi, hiç kimse bir günahı yokken acı çekmeyi hak etmezdi. Biraz ağlamaklı oldum. Ama sonra telefonum çaldı. Saat gece yarısını vurmak üzereydi. Changbin'dir herhalde diye düşündüm. Uyku tutmadıysa beni arardı, boş atmam için. Öyle uykusu gelirmiş. Öyle derdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
worse than nicotine (taegyu)
Fanfiction"Senelerdir, tüm gücümle ittirdiğim ama bir türlü açamadığım bir kapıyla kavga ediyorum." taegyu soulmate omegaverse au