Sabahın o kıçımı donduran soğuğunda Changbin'in beni yüz kere aramasıyla uyanmıştım. Kendisi büyük ihtimalle beni eve bıraktığı gibi uyuyakaldığı için sabahın köründe zamk diye kalkmıştı ayağa, ve daha kötüsü sanıyordu ki ben de uykumu aldım. Şimdi işte kararlı adımlarla yüzüne insanların geç uyuyabildiği gerçeğini yüzüne çarpmaya gidiyorum, evet, sabahın yedi buçuğunda.
"Ne var onca yaşanan kötü şeyin ardından oturup kahve içelim, öyle girelim derse istediysem?" Evet, bu da Changbin'in onu öldürmemem için sunduğu bahaneydi. "Zaten son bir haftadır her şeyi üst üste yaşadık, bari bir saat fazladan uyusaydım ya ben de." dedim.
Soobin kafasını kantin sandalyesinden geriye attı. "Özgürlük Günü'nde beni ekmenin cezası bu. Birlikte gideceğiz diye söz verdin, sonra istemedin. Soobin beni beklemeden gitti seninle geleceğim diye. Bunun acısını uykusuz kalmakla öde işte, indirim yapıyorum." dedi. Evet, o kadar haklıydı ki bu durum hakkında yorum yapamamıştım. Kantin nescafesini tahta çubukla karıştırıp sesli bir yudum almıştım cevap olarak.
"Soobin nasıl?" diyerek konuyu değiştirdim. "İyi, dünden daha iyi. İçten nasıl bilmiyorum ama, pek konuşmuyor yaşadıkları hakkında. Şoku atlatamadığını düşünüyorum henüz. Bugün babam onu eve bırakacak." dedi.
"Atlatır, yardımcı oluruz." dedim. Barışmamız hakkında bir şey diyecek sandım ama bilerek konusunu açmıyor gibiydi. Bu konuda zamana ihtiyacım vardı, Soobin okula dönene kadar ben de biraz düşünmüş olurdum.
Bugün etraf sakindi, sıkıntı çıkarabilecek neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Taehyun'un kızgınlığı epey hafiflemişti, Soobin güvendeydi, ailem dışarıda olmama laf edemeyecek kadar meşguldü ve ben dün Taehyun'un odasını görmüş, Taehyun tarafından işaretlenmiştim. Evet, artık derin bir nefes alabilirdim.
"Ne zaman kar yağar sence? Geçen sene Soobin'i neredeyse kar topuyla dövmüştün, bu sene onun intikamını ben alayım." dedim göz kırpıp. Dalga geçercesine sırıttı Changbin. "Nah alırsın." dedi. Gülümsedim. Minicik bir an da olsa Changbin'le havadan sudan atışmak, bana çok tanıdık, hatta neredeyse ev gibi hissettirmişti. Özgürlük Günü'nde Soobin'e bilenmemle onu da terslemiştim halbuki, hiç konusunu bile açmadı. Bunalmış olduğunu düşünüyordum; sadece benden ve Soobin'den değil, hayattan, ruh eşinden, fakirlikten, derslerden... Bu aralar gözüme çok yorgun gelmeye başlamıştı.
"Alırım tabii. Ben senin bildiğin omegalardan değilim oğlum. Yakarım canını."
"Evet, değilsin. Fakirsin bi' kere. Bak etrafına senden başka fakir omega var mı şu anda?"
"Bir kere de orayı karıştırmasak, iki gülüp eğleniyoruz."
Seslice "üff"ledi, koluma hafif yumruk attı. "İyice tripli biri oldun sen de, şaka kaldıramıyorsun artık. Başka arkadaş bulmanın vakti geldi." dedi.
"Sen benim şakalarımı ciddiye almaya başlamışsın. Senin durum fena. Bi' şeyler var sende."
Derin bir nefes verdi. "Çok mu belli oluyor?" dedi. Dudağımı büzüp kafamı onaylarcasına salladım. "Maalesef," dedim. "Anlat bakalım neyin varmış."
"Eunha ve sevgilisi bu yaz evleniyorlarmış. Sonra yurt dışına taşınacaklarmış. Bir daha görüşemeyeceğiz, dedi bana. Zaten ayda yılda bir bileğimizdeki iz hatrına görüşüyorduk. Onu da kaybedersem ne yaparım bilmiyorum. Tamam, sevgili değiliz ama..." Sıkıntıyla nefes verdi.
Tuttum elini. "Sana başkasını mı yapsak?" dedim. Changbin'le tanıştığımızdan beridir ilk kez ona böyle bir şeyi sunuyordum. Bu zamana kadar Eunha'nın sevgilisinden ayrılacağına dair bir umudum vardı çünkü. Ruh eşi bağları da öyle tiye alınmayacak bir durum olduğundan, belki bir gün birlikte olurlar diye düşünüyordum. Ama Eunha sevgilisi konusunda epey ciddiymiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
worse than nicotine (taegyu)
Fanfiction"Senelerdir, tüm gücümle ittirdiğim ama bir türlü açamadığım bir kapıyla kavga ediyorum." taegyu soulmate omegaverse au