bölüm 10) görülme arzusu

419 58 19
                                    

Ölü biri bi' kör sevdi,
Görmez ama duyar sanmıştı, yanılmıştı

Sakince bir nefes aldım. Aynı sakinlikle nefes verdim.

İşte karşımdasın, sevgilim.

Yerdeki pufta oturmuş, iki büklüm. Biliyordum acı çektiğini. Bana dokunmamak için harcadığı çabayı sanki iliklerime kadar hissediyordum, çünkü aynı çaba biraz bende de vardı. Kokusu beni ona davet ediyor, bir mıknatısmışçasına beni kendine çekiyordu. İkimiz de mıhlanmış, suspus oturmuştuk. Ben yatakta uzanıyordum. Uyanmıştım. Uyandığımı biliyordu, tek kelime etmiyordu buna rağmen. Fazladan sakinleştirici aldığını biliyordum, yoksa bunca uzun süre bu kadar mıhlanmış bir şekilde duramazdı benimle aynı yerde.

Beni bırakmamasına şaşırdım.

İstese bırakırdı. Ona sorsam kızgınlıkta olduğunu, bu şartlarda imkansız olduğunu falan söyleyecekti bana. Külliyen yalandı. Bırakmak çok zor gelecekti, evet, ama bıraktıktan sonra asla bu acıyı, bu ağrıyı çekmeyecekti. Ona rağmen odadaki varlığıma, havaya asılı feromonlarıma aynı odada katlanıyor, dayanıyor; hatta ve hatta onlarla kendini teselli bile ediyordu.

Söyleyecek çok şeyim varmış gibi gelse de karşımda duran o'na ne diyebileceğimi tam olarak seçemiyordum bile. Ne diyecektim? Ne desem iletişim kurabilecektik onunla? Sessizlik böyle büyüyecek, benim midemin tam ortasına öğle yemeği diye oturacak mıydı?

Çekip gitsem, diye düşünmüştüm. Arkamda bırakabilecek kadar iyi hissetmiyordum ki kendimi. Şöyle bir düşününce, arkamda bırakmak istediğime bile emin olamamıştım. Bir de kıyamazdım, olacak iş miydi şimdi? Arabadaki konuşmamızı anımsadım. Nasıl hışımla onu anlamadığımı anlattığını... Yuqi ve Yeonjun yanında olmasına rağmen nasıl bir yalnızlıkla baş başa kaldığını düşündüm. Bu, benim ilk defa Taehyun'un da çile çektiği yönleri böylesine derin düşünüşümdü. Kendimi onun yerine koyunca bile bok gibi hissettirdiğini kabul etmekten başka çarem de yoktu, ben onu anlıyordum. Yalnızlığını, hatta belki tek ailesini kaybettiğini, kalan tek çocuk olmanın verdiği yükü... Onun tuttuğu yası çok iyi anlıyordum. Hele ablasının hastaneye kaldırıldığı ve sonrasında ruh eşi olduğumuzu öğrendiği senenin onun üzerindeki ağırlığını ben hayal dahi edemezdim.

Biliyordum, ben ne yaparsam yapayım tam olarak hayal de edemeyecektim. Ama o isterse, anlatırsa bana, ben her zaman sırtını sıvazlayan kişi olacaktım onun için. Ben buradayım, yanı başındayım, asla seni terk etmeyeceğim. Bunları diyen kişi olabilirdim onun için. Bunu kendisi de bilmiyor muydu? Yoksa ne, bana güvenmiyor muydu? İkna edici değil miydim ayağına gittiğim her an beni reddettiği anlarda? Ölse miydim yoksa onun için? O zaman mı anlardı beni?

Beni anlamak, demişken. Sahi, hiç anlamış mıydı beni? Beni reddeden ruh eşim haricinde uğraştığım onca şeyi, görmemiş miydi? Anlatsam dinler miydi?

Dinlese anlar mıydı?

Başımı derin bir nefes alıp geriye yatardım. Şimdi karşımda tavan vardı. Kokumuz hâlâ hava asılıydı. Feromonları sadece ondan değil, boynumdan da burnuma doğru süzülüyordu. İşaretlenmiştim. Hayatımda hiç bu kadar bir şeye, bir yere ve bir ana ait olduğumu düşünmemiştim. O anda olmanın verdiği huzur o kadar büyüktü ki kollarında öylece uyuyakalmıştım. Çektiğim en derin ve en tatlı uykulardan biriydi, bütün yüklerimin yerini Taehyun'un boynumda süzülen feromonları almıştı sanki.

Çok iyi hissettiriyordu. Bir yandan da o kadar kötü hissettiriyordu. Neden benimle konuşmuyordu? Anda kaybolmuş hissediyordum uyandığımdan beridir. Saatlerdir uyuduğumdan olsa gerek, dudaklarım kupkuruydu. Onu bile söyleyemiyordum. Odasından hiçbir şey demeden çıkamazdım, bir şey diyerek çıksam çok kötü hissedeceğimden korkuyordum.

worse than nicotine (taegyu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin