1.2 | "First time in Hell."

138 13 108
                                    

Bu gerçek olamazdı... Büyük ihtimal her gece gördüğüm kabuslardan birini görüyordum. Başka bir açıklaması yoktu. Ya da delirmiş, kabus yerine halüsinasyonlar görüyordum.
"Yardım et..."
Önümdeki kız son nefeslerini verirken neredeyse delirmek üzereydim. Birisi. Önümde. Ölüyordu.
Kan gölüne dönmüş olan yere eğildim ve bağırdım.
"Yardım edin! Kimse yok mu!"
Koridorun ucunu zar zor görebiliyordum.
Kan kokusu ve bu durum başımı döndürmüştü, gerçekliğimi yitiriyordum.


Kavradığım vücuda bakarken, bunun ikinci sınıflardan Liz olduğunu fark ettim.
Hawkins Lisesi'nde, bizimleydi. Onu sadece okul koridorlarında görüyordum, şimdi ise ölmek üzere, kucağımdaydı...
Gözlerindeki yaşlar, ay ışığının eşliğiyle yanaklarından süzüldü. Ardından gözlerini kapattı.
"Hayır... hayır, benimle kal!"

Başıma nihayet toplanmakta olan kalabalıkla oradan çekildim.
"Biri 911'i arasın! Ne bakıyorsunuz!"

✧✧✧

"Anlıyorum, pekâlâ, en kısa sürede oradayım... Evet, olay yerinden ayrılıyoruz."

Gözlerimi kırpmakta zorlanıyordum. Hâlâ gerçek değil gibiydi.

"Tatlım..."
Babam, dehşet dolu anları yaşadığım partiden beni arabasıyla uzaklaştırmaktaydı. Jackie, arkada uyukluyordu. Bunları neden ben yaşamak zorundaydım? Asla unutamayacağım bir travmaya şahit olmuşken, nasıl eskisi gibi olacaktım?

"Şimdi karakola gidiyoruz. Senden kısa bir ifade alacağız. İyisin değil mi?"

Jonathan ve birkaç kişinin daha binmekte olduğu polis arabasından gözlerimi ayırmadan konuştum.
"Tamam." dedim.
Yolculuk boyunca sesim çıkmamıştı.
Merkeze geldik ve babam sayesinde arabadan indim.
Beni sorgu odası aldığında, gergin görünmemeye çalışıyordum. Eğer babam Şerif olmasaydı, büyük ihtimal kalp krizi geçirmem an meselesi olurdu.
Loş ışık dolu odada, babam bizi dinlemekte olan ekibine baktı ve başını salladı.

"Senden neler olduğunu anlatmanı istiyorum Aven, Liz Sydney'i nasıl bulduğundan itibaren bize olanları anlat."

Babam bana güven dolu bakışlarını gönderdi. Ben suçlu değildim, sanırım bu durumda benden şüphelenmeyen tek kişi O'ydu. Partide kalabalığın bana olan bakışları hâlâ aklımdaydı. Polis memurları ve herkes. Kesinlikle benden şüpheleniyorlardı. Üstümde kurumuş kan lekesiyle katilden bir farkım yoktu.

"B-ben... Bilmiyorum. Sadece lavaboyu arıyordum. Kapı açılmadı ve ben zorladım... İnan bana baba... ben bir şey yapmadım!"
Başını salladı. Bana acıdığından emindim.
"Biliyorum, tatlım, endişelenme lütfen... Onu tanıyor muydun?" diye sordu.
"Evet, ama sadece okul arkadaşım olarak. Bir yakınlığımız yoktu."
"Görevliler geldiğinde hâlen yaşıyormuş, sana bir şeyden bahsetti mi?"

O an zihnimde Liz'in, sessiz ama oldukça gürültülü yardım çığlıkları çınladı.
Başımı iki yana salladım.
"Hiçbir şey..."
Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Peki, seninle aynı ortamda bulunan, veya gördüğün herhangi birileri?" Soruları beni germeye başlamıştı. Benden şüphelenmiyordu. Babam benden şüphelenmiyordu. Sakin olmalıydım.
"Hayır... görm- Bir dakika. Ben..."

Partiden ayrılırken, duyduğum birkaç şey düşünmemi sağlamıştı. Arabada babamın gelmesini bekliyordum ve polis memurları bir takım şeylerden söz ediyordu. Aklım sanki sarhoştu ve hatırlamakta zorlanıyordu.
"Evet... sırtından üç balta darbesi. Bay Smith, daha fazlası için adli tıpa gönderebileceğinizi söyledi."

Stalker | Jonathan ByersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin