Tombala

6K 202 77
                                    

Önümdeki biraya ne kadar süredir öylece baktığımı bilmiyordum. Aslında bugün de, diğer bütün günler gibi buradaki işimi bitirdikten sonra dinlenmek için bir an önce eve gitmeliydim. Dinlenmeliydim, çünkü kaç yaşından beri sahip olduğumu hatırlamadığım; uykumu 8 saatten az uyumamı ya da ağzıma içki değdirmemi tetikte bekleyen migrenle yaşamak bunu gerektiriyordu -o yüzden hep dediğim gibi; migren yerine bir çiçek türünün yaratılmaması insanlığın en büyük ayıbıdır. Yine de, bedenimin dinlenmek için bitmek bilmez ısrarına rağmen, oturup zaman içinde top yapıp aklımın bir köşesine şutladığım tüm düşüncelerimi teker teker masaya yatırmalıymışım gibi hissettiğim bir akşamdaydık.

Taburesinde oturduğum barda yaklaşık bir buçuk senedir, her akşamüstü çalışıyordum. Bölgesinde oldukça popüler bir bardı; kemik müşterileri vardı buna rağmen her gün farklı insanlarla karşılaşmaya hazır olmanız gerekiyordu. Müzik okuluna ilk başladığım sene ilişkilerin sağlam olarak kurulmadığı ama kalabalık bir grup olarak hareket etmeye herkesin katlandığı o garip geçiş döneminde, okul yakınlarında çoğu mekanı denememiz sonucu bu bar, o zamanlardan bu zamana tek alışkanlığımız olarak kalmıştı. Sonrasında insanların bir muhabbetten öteye geçememesi ile farklılaşan planlar, elbette ki bazı ayrılıklara sebep olmadı değil.

Londra'ya ilk geldiğimde her şeyin kolay olacağını düşünmemiştim. Hiç kimse kolay olacağını düşünerek yeni adımlar atmaz, değil mi? Yani bilmiyorum, benim Londra'ya gelmemdeki ilk sebep zoru başarmaya yönelik isteğimdi. Üzerinden üç küsur sene geçmiş olmasına rağmen bütün bunları geride bırakmış değilim, Londra hala zordu ama verdiğim her kararın beni yarına taşıdığına inanıyorum. Zaten bugün de burada, tam bu bar taburesinin üzerinde yarını nasıl çıkaracağıma ilişkin planlar yapıyorum.

"Elf gözlerim beni yanıltmıyorsa, bu bizim 'ben en az sekiz saat uyumak zorundayım' kızımız; seni bu saatte burada görmeyi neye borçluyuz?"

Tanıdık sesten gelen soruyla dalan gözlerimi bardaktan ayırdım ve onu karşımda elindeki havluyla bardakları silerken buldum. Mike; bir barmene göre çok konuşkan sayılmazdı ama gördüğü insan sayısının verdiği getiriyle müthiş bir gözlem yeteneğine sahipti. Bu yüzden de ben ona her şeyi anlatmazdım; bunun yerine o, müzik kutusunda açtığım şarkıdan, masaları temizleme hızıma, insanlarla kurduğum göz temasına bakarak benim o gün nasıl hissettiğimi anlar ve sadece uzaktan kırptığı göz ile ya da bardakları ona götürdüğümde attığı bir iki lafla kafamın üstündeki düşünce balonunu patlatırdı.

Omuz silktim; "Sadece içmek istedim."

Bardağı temizlemeyi bitirip bana döndü, "Anlıyorum." dedi. "Bu, koyulduğundan beri bardakta değişmemiş dudak payını pekâlâ açıklıyor o zaman."

Kafamı kaldırdım, Mike çoktan bara yaslanan başka birilerine içki hazırlamaya dönmüştü. Önümde duran biraya baktım, gerçekten içecekmişim gibi hissetmiyordum. Neden söylemiştim ki? Bir bira, kazandığım miktara oranla onu ödememi güçleştirecek bir fiyatta değildi tabi ki ama içinde bulunduğum sıkışık durumu da göz ardı edemezdim sonuç olarak.

Kendi paramı kazanıyor olmak her ne kadar bana sorumluluk sahibi hissettirse de, okul ücretimi ödeyenler ebeveynlerimdi ve sanırım bu onların hayal ettiği durum değildi. Ama lise bitip de onların karşısına geçtiğimde, onlar benden yine suskun kalmamı beklemişlerdi, beni benim için en iyisi olacağını düşündükleri bir -lisans- okuluna göndermelerini kabul edeceğimden çok eminlerdi ve karşılaştıkları tepkinin keskin bir hayır olacağını ihtimaller arasına bile katmadıklarına eminim. Neyse ki beni tanıyorlardı, ısrar etseler gitmemi istedikleri okula kaydolacağımı ama bunun sonuçsuz kalacağını bildiklerinden müzik okulu isteğim bir süre sonra onlar tarafından kabul görmüştü, yani bu, büyük tartışmalar eşliğinde kazanılmış bir zafer değildi aslında; ailem açısından bakılınca sadece mantıklı seçenekti. Evden ayrılırken arkamda soğuk bir enkaz bırakmadığıma emindim ama burada yaşamaya çalışmaktan vazgeçeceğimi düşündüklerini biliyordum ve bu düşünceleri hayata geçmedikçe onları her ziyaretimde; ki bu sık olmuyordu, bana karşı git gide tavırlı hale gelmeye başladıklarını hissediyordum. Bu sene başında geldiğimiz durum ise neredeyse sadece para ilişkisine dönmüş, okul ücretinin yatırılmasına kadar iletişime bile geçmemiştik. Durum böyleyken buradaki harcamalarım için onlardan harçlık isteyecek kadar yüzsüz değildim.

Little Things  [Niall Horan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin