Güçlü

660 81 43
                                    

Ashton ile benim günlerimin, onun turunun nasıl geçtiğine ilişkin bir muhabbete daldığımızda Niall'ın beni dışarıda beklediğini hatırlamıştım.

Ashton her ne kadar biraz daha kalmam için ısrar etse de bunu yapmak istemediğimi fark ettiğimde ona kalkmayı teklif etmiştim. Beraber ayaklandığımızda o hesabı öderken ben kapıda bekliyordum.

"Sana eve kadar eşlik edebilirim." dedi kapıdan çıktığımızda.

Sokağa göz gezdirirken Niall'ın nereye park ettiğini görmeye çalışıyordum, "Uhm- arkadaşım beni bekleyecekti-"

Ama arabayı ne en son bıraktığımız yerde bulabildim ne de sokağın herhangi bir yerinde. "Sanırım- onun bir işi çıkmış olmalı." dedim bozulduğumu belli etmek istemeyerek. "Beraber gidebiliriz."

Eve vardığımızda kapının önünde Ashton ona ulaşabileceğim birkaç numara yazarken mutlaka iletişim içinde kalmamı rica edip duruyordu.

"Onu senden saklama gibi bir düşüncem yok, Ash." dedim o telefonumla uğraşırken.

Kafasını aniden kaldırdığında, "Ha- hayır, hayır-" diye kekeledi. "Senin için asla öyle bir sey düşünmedim, sadece..." dedi telefonu kilitleyip elime bıraktığında, "Zaten her zaman yanında olmayı başaramıyorken, eğer ihtiyacın olursa ya da iste- ne zaman istersen bana ulaşmanı istiyorum."

Artık eve girmem gerektiğini fark ettiğimde ona cevabımı sarılarak vermiştim. Bir süre kapı önünde öylece kaldığımızda bu hissin güzel olduğunu düşünsem de şu an ihtiyacım olan şey olmadığını biliyordum. Ona- ya da beni eve bırakması için 'başka birilerine' ihtiyacım yoktu.

Buraya taşındığımdan beri zaten kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyordum, şimdi bunu en iyi şekilde yapabilirdim öyle değil mi?

Ayrıldığımızda, "Onun komik olmanı seveceğini sanıyorum ama sakarlık konusunda biraz daha dikkatli ol, olur mu?" dedi.

Dediği şeyin beni ilk tanıdığında söylediği tanımlamalar olduğunu hatırladığımda ona bir kıkırdama ile cevap vermiştim, "Merak etme, Darth Vader." diyerek arkamı döndüm ve son kez ona el sallayarak apartmana girdim. Asansörü kullanmayarak merdivenleri çıkarken attığım her adımda bunu atlatmış olmanın rahatlığı ile nefes aldığımı fark etmiştim.

Evimizin katına geldiğimde koridorda dolaşan birini görmemle kim olduğunu anlamaya çalıştım.

Bu- bu montu tanıyordum ve sanki o mesafeden bile kokusunu duymuştum.

"A- anne?"

Endişeli bir ifade ile gözleri beni bulduğunda yüzündeki yorgun ifadeyle hızlı adımlarla bana gelmeye başladı.

"Ashley, kızım."

Bana sarıldığında ben de kollarımı ona dolamıştım. Açıkçası haberden sonra babam kapıda belirip 'hislerini' açıkça belli etmişti ama annemin ne hissettiği hakkında düşünecek vaktim bile olmamıştı. O günden beri ne telefonumda cevapsız aramanın olup olmadığına bakabilmiştim ne de onu arama fırsatım olmuştu.

"O sabah evde onu bulamayınca buraya geleceğini tahmin bile etmemiştim, Ashley, özür dilerim gerçekten- çok özür dilerim."

"Anne- saçmalama- sen neden özür diliyorsun?"

Gözleri dolduğunda bana anlatmak istediği başka şeylerin de olduğunu düşünerek onu içeri davet ettim ve beni dinleyerek içeri girdiğinde montunu çıkararak koltuklara oturmuştu. Muhtemelen bütün yol boyunca ağlamıştı, gözleri şiş ve yüzü solgun görünüyordu. Ona iyi geleceğini düşünerek mutfaktan bir şeyler almaya gittim ve döndüğümde yanına oturarak yemesi için onu ikna etmeye çalıştım. Bir şeyler yemedikçe onu dinlemeyeceğimi söylediğimde nihayet ikna olmuş bir şekilde portakal suyundan birkaç yudum almıştı.

Little Things  [Niall Horan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin