Marş Marş

1K 102 34
                                    

Geçtiğimiz iki gün boyunca evde olduğum her zaman Lois ile karşılıklı çay yudumlarken bir yerlere yetişme telaşı içinde kendimizi sohbete kaptırmış buluyorduk. Bu kadar görüşememiş olmak bize fazlaydı, acısını çıkarmalıydık.

Ona en sonunda son iki haftadır neler yaşadığımı anlattığımda uzun bir süre tepki vermemişti. Sonra ise sadece küfretti.  Ehm... yani tepkisi çok olağanüstü değil sanırım. Ama yine de gerçekten fikrini duymak için sabırla kendisine gelmesini bekledim. Onlarca farklı cümle ile bütün bunlara inanamadığını söyledikten sonra nihayet benim için her şeyin yolunda olduğuna sevindiğini belirtmişti.

Bütün bunların ötesinde söylediklerinin arasında benim fark ettiğim şey ise konu ne zaman çocuklardan birine gelse hepsi hakkında sorular sorup, özellikle biri hakkında bilgi almaya çalışmasıydı. Şüphesiz geçen gün restorandan çıkıp atlattığı krizden sonra kim olduğu hakkında kafa yormama gerek yoktu ama bu çabasını görmezden gelmeye çalıştım. Yani herhangi bir şey söylememem ters tepkisinden korktuğumdan değildi; sanki bunun üstüne gidersem nedense bu ilgisini yok sayacak ve derine itmeye çalışacak gibi hissetmiştim. O yüzden şimdilik olayı akışına bırakmak en güzeli olacaktı.

Bugün okulda dersim çok uzun sürmemişti. Kantinde bir şeyler yedikten sonra Sparky'e gitmek için ayaklandım ve durağa doğru yürüdüm. Çocukların turnesi yarın başladığından bu akşam uçakları olduğunu biliyordum.

Niall ile geçtiğimiz hafta evde görüştükten sonra bir daha konuşmamıştık ama bugün yoğun olacağını düşündüğüm için eve uğramak istedim. Zaten yaptığım çok iş yoktu ve Sparky'i ziyaret etmek aksine bana iyi gelecekti, bu yüzden konuşmamış olsak da eve uğramaya karar verdim.

Otobüsten indiğimde dışarının hissettirdiği ani üşüme dürtüsü ile montumun düğmelerini kapattım ve atkımı sardım. İlerlemeden önce durağın camından yansımama baktığımda yüzümün renklenmiş olduğunu gördüm. Üzerimde montum olduğundan hamileliğin etkisiyle aldığım kilolar öncelikli fark edilmiyordu ama tabii ki aynada kendimi hep gören biri olarak ben, bunu farkındaydım. Sanırım bir kaç ay içinde bebeğim sağlıklı şekilde gelişerek büyüyecekti ve sonrasında gayet dışarıdan fark edilebilir bir durum olacaktı. O zaman çevremdeki insanlardan bunu nasıl saklayacağım ya da en azından bahsinin geçmemesini nasıl sağlayacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Düşüncelerimden sıyrılıp telefonumdan hareketli bir şarkı açtım ve eve doğru yürümeye başladığımda, serin havanın tadını çıkardım. Bu hafta yağışsız geçiyor olsa da yakın zamanda arkası kesilmeyen yağmurlu günler ve sonrasında havanın daha da soğumasıyla karla birlikte şehir başka bir kimliğe bürünecekti.

Ben İngiltere'nin güney şehirlerinden Bournemouth'ta büyüsem de elbette kar havasını özlemi çekmemiştim. Hatta gün batımına aşık biri olarak havanın kapalı olmasını sevmemem gerekiyordu. Ama Londra'nın kara bulanmış hali kesinlikle mükemmeldi. O günlerin bir an önce gelmesini diliyordum.

Vardığımda çantamda kendi anahtarlarımın yanına taktığım evin anahtarını buldum ve kapıya yöneldim. Eve girdiğimde sessizliğe bürünmüş bir ortam ile karşılaştım. Salona baktığımda gördüğüm oyun konsolundan uzanan yerlerde sürünen bir kaç tane kablolu; koltuğa atılmış başka kablosuz oyun kumandaları, yerlerde duran yastıklar ve çevredeki bira şişeleri kesinlikle güzel bir eğlence ortamı sonrasına aitti. Kendi kendime onaylamaz bir tavırla kafamı sallayarak gülümsedim ve mutfağa yöneldim. Mutfak ise boş tabak bulaşıklarındansa, üst üste dizilmiş pizza kutularını ağırlıyordu. En azından toplaması daha kolay olacaktı.

Kendime bir bardak su doldurmak için bardak almaya uzanmadan önce etrafa bakınarak Sparky'i aradım ama muhtemelen sessiz davrandığımdan eve geldiğimi fark etmemişti.

Little Things  [Niall Horan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin