Kafes

873 86 41
                                    

- Sanırım buluşmamız gerekiyor, Ironman görüşüne ihtiyacım var. -

+ Yenilmezlerin akşamdan kalma olmaması gerekmiyor mu :ı -

- Ups, bunun için üzgünüm ^^ o halde dinlenmelisin. -

+ Kostümümü bulabileceğimi sanmıyorum ama yarım saate evden çıkarım, uhm Harry nasıl yapıyordu? Sevgilerimle, N. -

+ Anlamını bilmediğim bir x. daha vardı onu unutmuşum :p -

İkinci mesajıyla kıkırdamam küçük bir kahkahaya dönmüştü. Ona nerede bulaşabileceğimizi sorduğumda stüdyonun ara sokaklarında daha önce oturduğumuz kafeyi hatırlattı. Buradaki işimin bittiğini söyleyen sese döndüğümde ödememi yaptım ve kafeye doğru yola koyuldum.

Açıkçası evden çıktığımda nasıl bir ruh halinde olduğumu bilmiyordum, annemler, Harry'nin anlattıkları... Ama nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladığımda bildiğim tek şey kötü hissetmediğimdi. Kötü değildim. Neden kötü olayım ki?

Evet, ailemin hayatımdaki büyük gelişmeden haberleri yok. Ama bu onları ilgilendiren bir karar değil ki, bu benim kararım. Bana bugüne kadar öğrettikleri saygıyı onlar benim için duymazlarsa kendileriyle çelişmezler miydi? Ben onları utandıracak bir şey yapmamıştım, buna rağmen bana destek olmazlarsa bu da onların kararıydı. Ben de kesinlikle buna saygı duyardım.

Evet, ufaklığımın babası şuan nerede olduğunu bilmediğim bir şehirde hayallerini yaşıyordu. Ah, Ashton... Bir sene önceye dönüp bunları yaşayacağımı söyleseler yine hiçbir anından pişman olmadan aynı şeyleri yaşamayı tercih ederdim. Onun bu konudaki kararı farklı olabilirdi belki ama bunu onunla konuşmadan bilemezdim öyle değil mi? Sonuçta o beni -hamile- halimle ortada bırakmış değildi. Ya da en başa, 'korunma' olayına inip bir suçlu tespit etmeyi istemeyi denesek bizi ne kadar ileri götüren bir hareket olurdu?

Yine de hala bu konuda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Doğru ya da yanlışı tespit etmekten çok, bu konuda fikir yürütemez bir haldeymişim gibi hissediyordum. Bu yüzden Niall'a mesaj atıp onunla konuşmak istemiştim. Aslında bunu bilinçli yapmadım, birden çantamda telefonu aranıp kendimi ona yazarken bulmuştum.

Çevremdeki kimseyle bir şeyler paylaşırken beni yargıladığını ya da hakkımdaki fikrinin değişeceğini düşündüğümden değil. Ama bazen, sanırım, sizi dinleyen gözlerin maviliği ruh halini daha fazla etkiliyordu. Yani... olabilir, sonuçta ortada kanıtlanmış bir durum yok.

Kafeye vardığımda köşedeki masalardan birine oturdum ve beklemeye başladım. Etrafa göz gezdirirken buranın yine çok kalabalık olmadığını fark ederek sevinmiştim. Gözlerim self-servis olan kafenin kasiyerine takıldığında onu hatırlamıştım. Geçen sefer tatlı seçemediğim için bana ısrarlı ve rahatsız gözlerle bakmıştı, seni pis sabırsız!

Hah, bugün de ruh halimin dengesiz olduğunu düşünürsek sanırım tatlı seçimi yaparken çok eğlenecektim.

"Ashley?"

Gözlerimi kasiyerden ona çevirdiğimde şu geçen senelerde kafasından çıkarmadığı eski model şapkasını gördüm ve kıkırdadım, "Niall."

"Ashley!"

"Niall?"

"Bu sensin!"

"Beni unutmadığını biliyordum, yaşasın!"

Onu dalgaya almama göz devirerek bana yaklaştı ve ellerini omuzlarıma götürerek, "Saçların!" dedi.

"Ihm, evet. Onlar benim saçlarım." dedim kıkırdayarak.

Little Things  [Niall Horan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin