"sevgili hayaller ve 20 yaşıma,
sevgili hayaller, bugün sizi kaybedeli çok uzun süre oldu.
sevgili hayaller diye başladım jungwon. sevgilim ve hayallerim. sen benim yirminci yaşımsın. sen benim hayallerimsin. sen benim saatlerimsin.
çoktan yirmi yeş yaşına geldim bile. sen şuan yirmi üç yaşındasın. bu altıncı mektubum. artık belkiler yok jungwon. bu son mektup. belki demek istiyorum, ne kalemim yazıyor ne dilim varıyor. sana yazmayı bırakacağım, evime gidemeyeceğim çünkü jungwon. artık aşık değiliz, artık eve gidemeyeceğiz. bizim aşkımız çok kanlıydı. gözyaşı döktük, döktüm, döktün. gözyaşlarımıza batırdık kalemimizi.
gün olacak jungwon, bir asra değecek bütün bunlar. bu bir aşığın son mektubu. şehrimin en parlak ışıkları, güneş sevgilime tek hediyemdir. güneş sevgilim, umuyorum bu hediyeyi kabul edecek.
ah jungwon-ah... senin hayalinle büyüdüm. senin hayalinle bu şehri terk ediyorum. verandaya çıkmanı istiyorum. lütfen kalan kısmı orada oku, şuan senden tek istediğim bu.
çıktığını varsayıyorum jungwon. o günkü gibi hissettiriyor mu sana? bu mektubu okurken seni izlemeye gelemeyeceğim. ancak akşam seni evinizin arkasında bekliyor olacağım. ben seni hiç hediyem olan gömlekle görmedim, o gömleği giyip gel. üstelik saçlarını yapma. her zaman saçlarını öyle görmeyi seviyorum. yıllar sonra seni göreceğim, ah tanrım bilsen ne kadar heyecanlıyım. fazla güzel olma da lütfen. kendime hakim olamayıp yanlış yapabilirim. abim sana bu kutuyu gönderecek olan kişi. işlerim var, bu yüzden bu vakitlerde kutuyu da gönderemeyeceğim.
unutmadan, söyleyeyim. sokağın başında uzun süredir benimle olan bir kedinin evi var. o kediyi de ziyaret et. gerçekten çok hoş birisi. bir de kiliseyi ziyaret edeceğim. çünkü bugün önemli bir gün. rahibeler bana bir keresinde sapkın demişti, hâlâ bu hatırlıyorum. sevmenin nesi sapkınlık?
sunghoon şuan uzakta bir yerlerde. bundan haberim var. bu yüzden bu akşam gelmeni istiyorum. ona benden bahset. çocukluğumuzdan falan, bilirsin işte. hatırlasın beni. şiirleri ona teslim etmesi için bir çocuk ile tanıştım. ismi riki, onu tanısan sen de seversin. umarım tanışırsınız. önerim onunla mutlaka tanışman üzerine. çok hoş bir sohbeti var.
kediler, narlar ve rahibeler. birkaç günü sadece bu üç terim istila ediyor. narları ağacını soracak olursan, evimin arka bahçesine bir ağaç ektim. bir nar ağacıydı. benimle bir olsun diye, ancak meyve vermedi. ilk yıl çiçekleri döküldü. iki yıldır doğru düzgün meyve vermiyor. bu yıl da pek sağlıklı değil, kesilmesi gerekiyor. onu kestirmem gerekiyor. bunun anlamını biliyorsun, jungwon-ah. asla bilmiyormuş gibi davranma. sana anlattım her şeyi.
seni çok sevdim, bunu da anlattım. defalarca, yüzlerce kez. seni hâlâ çok seviyorum. bu satırları yazarken yüzümde buruk bir gülümseme var. çok gençsin jungwon, çok güzelsin. hiç güzel yazmamış tanrı kaderini. bir dönem tanrıya inanmıyordum, ancak yanlış yapmışım. bunun da farkındayım. insan çoğu şeyin farkına yaşı ilerledikçe varıyor. sen de öyle düşünüyor musun?
hiç merhamet etmedin jungwon, hiç kimseye. ne bana ne sunghoon'a. tanrı'nın sana yazdığı kaderin intikamını bizden aldın. hep şeftali ağacını sevdim, onun kokusunu, meyvelerini, gölgesinde oturup saatlerce oturmayı. ama şeftali ağacına hiç merhamet etmedin. şeftali ağacının kabuklarını soymayı hep çok severdin. yapma jungwon, ya ağacın canı acıyorsa desem de yine de o kabukları soydun. sadece ağaca değil, hiç kimseye. doğduğun günden beri hemde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear dreams - jaywon
Fanfictionnarları soracak olursan, evimin arka bahçesine bir ağaç ektim. bir nar ağacıydı. benimle bir olsun diye, ancak meyve vermedi. ilk yıl çiçekleri döküldü. iki yıldır doğru düzgün meyve vermiyor. bu yıl da pek sağlıklı değil, kesilmesi gerekiyor. onu k...