10 : kediler, narlar ve rahibeler (f)

260 40 21
                                    

sunghoon küçük kız çocuğunu yakasından tutmuştu.

"ondan neden sürekli bunu anlatmasını istiyorsun, küçük şeytan?"

"büyükbaba canım acıyor, bırak lütfen."

"sana bir soru sordum." sevgisizlik sunghoon'u çocuğa bile şevkat göstermeyen birine dönüştürmüştü.

"özür dilerim." sunghoon elbisenin yakasını bıraktı.

jungwon verandaya çıkmış, kitap okuyordu. son on yılda sık sık yaptığı gibi. jay'in sokağında yaşayan kedinin kuşaklarca sonraki torunlarına bakıyordu. çoktan eve varmıştı. evden ayrılacak olmuştu. geçip giden yıllar jungwon'dan çok şey götürmüştü. koca bir ömür geçmişti. gerçi sevgilisi olmadan geçen bomboş yıllara ömür denir miydi? artık sonbahara gireceğiz, diye düşünüyordu. son ve bahar, jay, ilk ve bahar. ne zaman sonbahar gelse sanki jay geri gelmiş gibi hissediyordu.

sunghoon ise çok değişmişti. jungwon ondan uzaklaştıkça o da kendinden uzaklaşmıştı. bir süre sonra sunghoon kimseyle konuşmayan, soğuk ve kaba biri olmuştu. vaktinin büyük çoğunluğunu pencereden dışarıyı izleyerek geçiriyordu. görgülü, kibar ve nazik bir adamken şimdi çok farklı biriydi. gençliğinde jungwon yüzünden çok acı çekmişti. sevgiden uzaktı. aynı evin içinde kalbi başka birinde kalmış biri ile geçen yıllar... eve gidememişti. evde olma hissine çok uzak kalmıştı.

lee heeseung, jay'in ölümünden kısa bir süre sonra verem olmuştu. ağır bir hastalık geçirmişti. sonrasında ise yavaş yavaş acı çekerek dünya hayatını terk etmişti.

jay'in abisi, çok büyük bir servet edinmişti. hayatının akışı kardeşinin ölümünden beri çok değişmişti. evi, işi ve ailesi arasında giden bir adam olmuştu.

küçük bahçıvan sunoo ise jay'in çırağı ile evlenmişti. riki ile gerçekten herkesin ızdırabından uzak bir hayat kurmuşlardı. hayatlarından sevgi hiç eksik olmamıştı.

sunghoon ve jungwon, birçok çocuk evlat edinmişti. bir sürü torunları olmuştu. sunghoon'un çokça zengin baron babası bütün mal varlığını ona bırakıp ölmüştü. karısı olan italyan leydi, bir gece yarısı ansızın kendini öldürmüştü.

jay, jungwon'u bir dağ sırtına yaslanır gibi, bir tanrıya sarılır gibi, bir güneşe dokunur gibi,
sevmişti. jay yerle yeksan olan bir dağın, gökyüzünü sevdiği gibi sevmişti. jungwon'un öksüz vecizeleri her gece gökyüzüne kıvrılmıştı. bahşeden tanrı herkesi kendi terazisine göre yargılamıştı

-son-

umarım beğenirsiniz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

umarım beğenirsiniz. sonu biraz üzücü oldu ama. şimdiden teşekkür ederim <3

dear dreams - jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin