Gon, ağzından derin bir nefes aldı. Birazdan içeri girecek, tekrar kurda dönüşen Killua ile konuşacaktı. Killua'nın dönüştüğünü ta koridora kadar yayılan baskın feromon kokusundan anlayabiliyordu. Yabanmersini ve mavi ortanca. Gon elini duvara koyup biraz bekledi. Feromon onu çok etkiliyordu. Bir dakikanın sonunda kendini toparlayıp içeri girdi.
Killua'yı-daha doğrusu deltayı-içeride, ellerini mermere yaslamış bir şekilde buldu. Tırnakları pençeye dönüşmüş, köpek dişleri uzamış, büyük ihtimal gözleri renk değiştirmişti. Gon içeri girip kapıyı kapattığında delta yavaşça doğrulup ellerini mermerden çekti. Ardından eğik başını ağır bir şekilde kaldırıp kapkara gözlerini Gon'un gözlerine dikti. Gon yutkundu. İçindeki kurdu ona diz çökmesini söylerken Gon onu susturdu. Şu an içindeki kurda söz hakkı tanıyamazdı. Yoksa iki beden okulun lavabosunda deli gibi sevişebilirlerdi ve bunun düşünmek bile Gon'un kulaklarını kızartıyordu.
"Onu öldüreceğim," diye mırıldandı delta. Alfanın teklifine sinirlendiğini daha iyi belirtemezdi. "Bunu yapamazsın," dedi Gon. "Zaten onu reddettim. Kapat bu konuyu." Killua'yla değil deltayla konuşuyordu. Kelimelerini ona göre seçiyordu. Killua ile konuşsaydı tavrı daha değişik olacaktı. Bu kadar ciddi ve kendinden emin olmazdı mesela. Daha çocuksu olurdu. Daha fazla gülümserdi.
Delta, alay dolu bir kahkaha attı. Ardından korkutucu bir şekilde sırıtarak Gon'un üstüne yürümeye başladı. Gon olduğu yerde durmak istedi ama kurdu durmadı ve geri-geri gitmeye başladı. Gon durmak istedi, vita izin vermedi. Gon'un sırtı mermer duvara yaslanınca vita tatmin olmuştu. Gon içinden kurduna küfretti. Şimdi delta onu rahatlıkla sıkıştırabilirdi. Öyle de yaptı zaten. Gon'un tam dibinde durdu. Elini duvara öyle bir koydu ki, duvardan çatırtı sesleri yükseldi. Gon kaşlarını çattı. Deltanın bu davranışları hoşuna gitmiyordu.
Delta, elini Gon'un çenesine atıp kafasını yukarı kaldırdı. Gon'un kaşları hâlâ çatıktı. Delta, "Seni öpmek istiyorum," dediğinde Gon titredi. İçindeki kurtta bunu fazlasıyla istiyordu ama Gon istemiyordu. İlk öpücüğünü okul tuvaletinde kontrolden çıkmış ruh eşine verecek değildi. Delta yüzünü biraz daha Gon'a yaklaştırdı. "Sadece öpmekle kalmak istemiyorum. Seni şu an, öyle bir becermek istiyorum ki, bir daha birinin değil teklif etmesi yan gözle bile bakmasını engellemek istiyorum." Gon ellerini deltanın omuzlarına koyarak onu biraz geriye itti. Delta kaşlarını çattı. "İçindeki vita da bunu istiyor ama ne sen, ne de benim insan kimliğim buna izin veriyor. Oysa ki sen doğduğun andan beri bana aitsin."
"Kes sesini," dedi Gon. Deltanın bu halleri sinirini bozmuştu. "Ben kimsenin malı değilim. Senin ruh eşinim. Sana ait olan bir mal değilim. Bana ait olan bir mal değilsin. Doğduğumuz an mühürlenen iki bireyiz biz. Benim üstümde hâkimiyet sağlayamazsın." Gon'un en nefret ettiği şey, yobaz tavırlardı. Alfaların omegalara üsten bakması, sanki onlara muhtaçlarmış gibi davranmaları Gon'u çileden çıkartırdı. Şimdi ise ruh eşinin kurdu aynı hareketleri sergiliyordu ve çileden çıkmasına az kalmıştı.
Gon lavabodan çıkmak için hareketlendiğinde delta, onun bileğini yakaladı. "Dur bakalım. Sözüm daha bit-" "Ah, doğru." Gon seri bir hareketle deltanın tuttuğu bileğini döndürüp onun bileğini tuttu. Ardından boştaki eliyle deltanın yakasını yakalayıp onun sırtını duvara yapıştırdı. Güçsüz bir vita değildi o. Ne de olsa dünyanın en güçlü avcısının oğluydu. Delta şaşkınlıkla Gon'a baktı. "Bir şey demeyi unuttum. Killua'yı baskılamayı kes. Bir alfanın bana yaptığı teklif yüzünden daha fazla acı çektirme ona. Teklifi reddettim ve bitti. Killua'da bunun farkında ama sen onu baskıladığın için seni durduramıyor. Şimdi dur ve git. Yobaz hareketlerini daha fazla çekemeyeceğim." Delta sinirlenmeye başlarken aniden gözleri hızlı-hızlı renk değiştirmeye başladı. Bir siyah, bir mavi olan gözlerin renk savaşını mavi kazandı.