yirmi iki

939 119 51
                                    

yüzünün her bir tarafına bırakılan kelebek öpücükler ile gözlerini aralayan bir changbin ve sevgilisini öpücükleri ile uyandırmaya çalışan bir felix, sabah için güzel bir başlangıçtı.

felix, changbin’in dudağına da son bir öpücük bırakmış, göğsünde duran elleri ile gözlerini kırpıştıran sevgilisine bakıyordu. “günaydın.” demişti gülümseyerek, changbin de esnemiş ve “günaydın.” demişti.

felix, içindeki sevgi patlamasına yine yenik düşmüş, dudağının kenarına da kelebek öpücük bırakmıştı changbin’in. changbin de sonunda tamamen uyanabilmiş ve elini felix’in yanağı ile buluşturup, baş parmağı ile okşamaya başlamıştı. “ne bu enerji sabah sabah?”

“bilmem, seninle birlikte uyanmanın verdiği mutluluk herhalde.” changbin de gülümserken kaşlarını kaldırmış, “demek öyle?” demişti. felix de dağılmış sarı saçlarını sağa sola sallayıp düzeltmeye çalışırken, “evet, evet öyle.” demişti.

“saat kaç?” diye sormuştu changbin göğsüne kollarını koymuş felix’e bakarak. sorusunun üzerine felix sağ kolunu gözlerine yaklaştırmış, “sekiz.” demişti.

“çok erken, uyusak olmaz mı?” felix başını sağa sola sallamış, erken uyanmanın insan vücuduna katkıları ve yararları hakkında konuşmaya başlamıştı, bu süre zarfında yataktan kalkmış ve kendine bir tişört seçiyordu. changbin felix’in ona göre oldukça boş konuşmalarını dinlerken, yatakta soluna dönüp, gözlerini kapamıştı, sabahın sekizinde okul dışında hayatta uyanmazdı.

“changbin!” felix uyumaya devam eden changbin’e homurdanırken tişörtünü değiştirmiş ve yatakta changbin’in hemen yanına geçmişti. “ya, kahvaltı yapmaya gidelim, uyan!” changbin gözleri kapalı şekilde gülümseyerek omuzunu silkmişti, tabii kahvaltı yapmaya gitmeyi isterdi ama bu saatte ister miydi? kesinlikle hayır.

felix, changbin’i omuzlarından sarsmaya başlayıp uyanması için homurdanıyordu, changbin ise yüz ifadesini koruyarak felix’i daha da gıcık ediyordu. “iyi, sen istedin.” felix, changbin’in üstünde yerini alıp, dudaklarını dudaklarına bastırmıştı, bu hareketi üzerine changbin gözlerini aralayıp, dudaklarının üstündeki dudaklara gülümsemişti.

dudaklarını aralayıp öpmeye başlamıştı felix’i, bu sırada felix’i hafifçe yana iteleyip, felix’in üstünde de yerini almıştı, sabah sabah hiç iyi gelmiyordu bu hareketler.

ikisi de öpüşüyor, arada nefes almak için ara veriyorlardı, tabii bu ara öyle çok da uzun olmuyordu. changbin, elini felix’in tişörtünün altına sokup, felix’den mırıltılar kazanmaya başlamıştı.

fakat, boynuna yönelen changbin’i yana doğru itip, yataktan kalkmıştı. “uyandığına göre kahvaltı yapmaya gidebiliriz.” demiş ve gülümseyerek, elini changbin’in çenesine koyup, bir öpücük daha vermişti.

changbin felix’e şok içinde bakıp, “sen, cidden çok fenasın, çıkarırım bunun acısını.” felix de eli ile ‘tamam’ işareti yaparak şarkı mırıldana mırıldana banyoya ilerlemişti. changbin de oluşturduğu etkiyi biliyordu, bundan gurur da duyuyordu çoğu zaman.

aynaya bakıp saçlarını düzeltmeye başlamıştı, saçlarının düzeldiğine emin olduktan sonra rafta duran yüz temizleme sabununu alıp yüzüne sürmeye başlamıştı, yüzü kendiliğinden yumuşacık olamazdı ya.

bu sırada changbin de salına salına yürüyüp felix’e arkadan sarılmış ve aynadaki görüntülerini izlemeye başlamıştı. felix aynadan changbin’e köpüklü suratı ile gülümseyip, yan tarafına dönmüştü. köpüklü ellerini changbin’in yanaklarının üstüne koyup ovalamaya başlamıştı.

“felix.” bıkar tonda nefes verip esmer tenine bulaşan köpüklere baktı changbin, felix de yanaklarını bırakmış, çenesini de köpürtmeye başlamıştı, changbin ellerini uzaklaştırmaya çalışınca da hızlı hızlı her yerine bulaştırmıştı köpüğü, öyle ki, changbin’in kaşları bile köpük olmuştu.

felix changbin’e bakıp gülerken, changbin de elleri ile felix’in yüzündeki köpüğü biraz daha köpürtüp, etrafa yaymıştı. “ya! saçlarıma bulaştırıyorsun, ben sana öyle mi yaptım?” changbin de gülmeye devam edip, köpüklü elleri ile felix’in burnunu sıkmıştı, bu, felix’in burnunu kırıştırmasına sebep olmuştu.

“yüzümü yıkayayım da güzel bir kahvaltıya götüreyim seni.” felix köpüklü suratı ile kocaman gülümseyip lavaboda geriye çekilmişti, changbin yüzünü hızlıca yıkayıp, yanındaki havluya uzanmıştı.

yüzünü kurularken felix onu izlemiş ve changbin’in yeni yıkanmış yüzüne bakmıştı, havludan dolayı hafif kızaran yüzü de onu gülümsemeye itmişti. changbin de felix’in yakınına biraz daha yaklaşıp, elindeki havlu ile, perçemdeki köpükleri silmişti.

felix köpüklü yüzü ile dudaklarını büzüp changbin’e bakmıştı, bu hareketlerini çok seviyordu. changbin de felix’in perçemlerinden havluyu çekip, perçemlerini köpüklü yüzünde biraz daha geriye getirmişti.

“yıka yüzünü hadi, eve geldiğimizde saçlarını yıkarız, olur mu?” felix şaşırmış ve, “yıkar mısın gerçekten?” demişti. aslına bakarsanız bu soru pek saçmaydı, changbin, felix için her şeyi yapardı. “yıkarım.” diyerek cevap vermişti changbin de.

felix de gülümsemiş, “tamam o zaman.” demiş ve yüzündeki köpüğü suyla buluşturup temizlemişti. changbin de felix’in ıslak olan yüzünü elindeki havlu ile silmişti.

“bebek gibi bakma bana, alışırım sonra.” felix changbin’in boynuna ellerini atmış ve cilveli şekilde gülümsemeye başlamıştı. “alış.” demişti changbin de felix’in gözlerinin tam içine bakarken.

felix de changbin’in dudaklarını uzunca öpmüş, sonra boynundaki ellerini çekmeden, “hadi kahvaltı yapalım, sonra evimize gelelim ve istediğin gibi uyuyalım.”

changbin sırıtmış ve başını sağa sola sallamıştı, felix meraklı meraklı bakmaya başlamıştı bunun üzerine. “uyumayalım, yarım kalan bir işimiz var, acısını çıkarırım dedim.”

felix boynundaki ellerini çekip changbin’in omzuna küçük bir yumruk atmıştı. “çok kötüsün!”

“sen de beni bırakıp giderken kötüydün.” felix gülmüş ve changbin’in omzuna yaslamıştı başını. “seni seviyorum.”

changbin bugün sayamadığı gülümsemesini suratına yerleştirmişti, yüz kasları ağrıyacaktı gülümsemekten. “ben de seni seviyorum, üç bin kez hem de.”

i love you 3000

classroom desksHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin