içtiği kahvenin etkisinde kalmış bir changbin’in üstünden, iki gün geçti. felix’i gördüğünde, -zorunluluktan ama bu onun için asla zorunluluk değil.- kolunu omzuna falan atıyordu, felix de bilmesine rağmen her seferinde şok geçiriyordu.
ryujin ise, ikisinin gerçekten sevgili olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. ve changbin hocasının elini her gördüğünde, vicdan azabı çekip duruyordu.
bir öğrenciye göre kafası çok dolu olsa da, bunu test çözerek çözmeye çalışıyordu. yani, işe yarıyordu sanırım. o gün, girdiği matematik ve ingilizce sınavlarından yüksek bir notta almıştı. deli gibi çalışıyordu, tek istediği annesini de alıp buralardan uzaklaşmaktı. belki, şehir değiştirirdi, bilmiyordu ama gerçekten yorulmuştu ryujin.
“sen niye changbin hocanın elini her gördüğünde iç çekiyorsun, dökül.” hyunjin’in sesi ile bakışlarını hyunjin’e çevirdi ryujin. bu okulda her şeyi bilen tek iki kişi vardı, felix ve hyunjin. hyunjin, ryujin’in -abartısız dokuzuncu sınıftan beri.- hep çevresinde dolandırdı, onunla arkadaşlık kurmaya çalışırdı. eh, iki yıl sonra ryujin de insan canlısı birisine dönüştü ve kendine edindiği ilk arkadaş hyunjin oldu.
“babam.” dedi ve gözlerini tavana çevirdi ryujin, ağlamak istemiyordu. “naptı yine o piç kurusu?” dudaklarını ısırdı ryujin, sesli dile getirmek, olayın yaşanmasından daha zormuş gibi hissetti o an. “yine kriz geçirdi. sokağın ortasında bıçakla üstüme yürüyordu, bir anda changbin hoca önüme geçti, bir şey anlamadım bile.”
hyunjin çatılan kaşlarını düzeltip kolunu ryujin’in omzuna attı. “bak, bunun için kendini suçlu hissetmemelisin ryujin, baban, iyi birisi değil. bunu sen yönetmiyorsun veya seçmiyorsun.” başını salladı ryujin ve gözlerini sırasına kitledi.
“beş dakika sonra antremanlar var.” diye geveledi ağzında. hyunjin bunu duyunca, gerçekten karşısındaki kıza ne söyleyeceğini bilemedi. ryujin, hyunjin’in bakışlarını farkedip gülümsedi. “lisansımın alındığı biliyorum hyunjin, tahmin edilmesi zor değil. formamı temsil edeceğim, iki numara değilim sanırım artık.” elleri ile oynamaya başladı.
sporu, onu tek mutlu eden şeydi şu okulda. sporu ile kafasını dağıtıyordu, arkadaşlarına sporunu öğretmeyi seviyordu ve dahası. “gideyim ben, antrenmanlar başlamadan vereyim formayı.”
“ryujin.” sırasından kalkarken hyunjin’e çevirdi bakışlarını. “bu okulda basketbolu en iyi oynayan sensin, bunu unutma.” ryujin gülümsedi, ne lisansı kalmıştı, ne de sporu. yine de, mutlu oldu bu denilene.
bir alt kata inerken bakışları üstünde hissetti. elinde tuttuğu formasını sıktı bu yüzden, bu forma onun dört yılıydı, çok mutsuzdu. changbin hoca ile merdivenlerde karşılaşınca, gülümsedi. “iyi dersler hocam.” dedi. changbin de kocaman gülümseyip bir baş selamı verdi ryujin’e.
sanırım ryujin bu yüzden seviyordu changbin hocayı, güvenilir hissettiriyordu. insanları yargılayan bir tarafı yoktu, hatta bir keresinde okulun müsabakalarına katılıp onun adı ile tezahürat bile yapmıştı. changbin, iyi bir öğretmendi.
spor salonunun kapısını eli ile ittirdiğinde, gördüğü takım fotoğrafına ve altındaki kupalara baktı. sanırım en çok, başarıyı değilde, bu atmosferi özleyecekti.
soyunma odasına doğru ilerledi, soyunma odasındaki hararetli sesler ile içini çekti. o da gitmek istemiyordu.
soyunma odasının kapısını açtı ve minho dahil, tüm gözler ona döndü. “formamı vermeye geldim ben.” dedi ve düşük bir ses ile kendini açıkladı.
chaeryeong sinirle cevapladı karşısındaki kızı. “ben, ryujin’in yerine kaptan falan olmam. o, şu an formasını verirse, bende vermekten çekinmem bay lee.” ryujin kaşlarını çattı. “beni zora sokuyorsun chaeryeong, bende mutlu değilim ryujin’in formasını almaktan.” chaeryeong, formasını üstünden çıkarıp, soyunma odasının kapısına doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom desks
Fiksi Penggemarchanglix, tamamlandı. ben öğrencimin disipline gidip, okuldan atılmasına göz yummak istemiyorum bir aylık öğrencim olmasına rağmen eğer, siz de bunu istemiyorsanız, iki senelik öğrenciniz için bunu yaparsınız sanırım.