İlk buluşmada ne yapılırdı?
İlk buluşmada ne hissedilirdi?
Beynimdeki sorular bir bir yere döküldüler, gerçek; onlara vurdu, onlar dağıldı. Annem odaya girdi, oğlunu ilk defa böyle heyecanlı görmüş olacak ki şaşırdı. "Oğlum," dedi bana bakarak. "Önemli bir şey mi oldu?"
"Oldu." Dedim hızlıca. "Yani olacak, eğer heyecandan ölmezsem."
Güldü, bu hallerime alışıktı ama yine de her seferinde gülerdi. "Canım," diyerek elimden tuttu. Yarım saattir elli kere düzelttiğim saçlarımı birde o düzeltti ve daha güzel oldu. "Biriyle mi buluşucaksın?" Başımı salladım. Ne kadar önemli biri diye sormadı, anladı. O hep anlardı. Anneler hep anlardı.
"Çok heyecanılıyım." Dedim, ellerimi nereye koyacağımı dahi bilmiyordum. "Anne ne yapacağım?"
"İlk başta eğer o da bunu kabul ettiyse senin hissettiklerini o öda hissediyordur canım oğlum, buna güven." Ellerimi elleri arasına aldı. "Ve Asmina'ya haber ver, o alışık senin bu hallerine ama ne baban ne de ben değiliz."
"Onun haberi yok." Dedim birden, annem şok oldu. "Yani anlatmaya zaman olmadı, bir şeyler anladı biliyorum ama henüz ayrıntılarıyla anlatamadım." Güldüm. "Öğrenince ağzıma sıçıcak ama olsun, şu an birde ona anlatırsam heyecandan bayılırım ve geç kalırım."
"O zaman," dedi ve elleri ellerimden koptu. "Şimdi çık ve akşam geldiğinde ayrıntıları anlat."
Ayağa kalktım. "E çıkayım ben o zaman."
Güldü. "E çık sen o zaman."
🥺
Taksiden inerken içimdeki heyecanı bastırmaya çalışıyordum. Olmuyordu, içimdeki çocuksu heyecan geçmiyordu. Gözlerin tüm sahilde onu ararken sonunda gözlerimiz kesişti.
Bir aşk başladı, iki şey düştü yere; sevgi ve bağlılık. Bu sefer kimse tutmadı, tutmakta istemedi düşenleri. Yaradan ikimize de tek bir kelimeyi kulaklarımıza fısıldadı, "Buldun."
O an kalbimin genişlemesi, onu eski haline sığdıramayacağından mıydı? Olsundu, ben onu yumruğum kadar olan kalbime her şekilde sığdırırdım. O da sığdırır mı Ulaş? Sığdırır. Eğer şu an bana heyecanla bakan kız gerçekten o kızsa o da beni yumruğu kadar olan kalbine sığdırır, bir daha çıkmama da izin vermez.
Yanına doğru gittiğimde ikimizde bir süre sadece bakıştık, birbirimizden kaçtık ama yine de en çok birbirimize tutunduk.
"Merhaba," diyerek sohbeti başlatan o oldu. "Nasılsın?"
"İyi," dedim heyecanla. "Ya sen nasılsın Selin?"
"İyiyim," gülümsedi. "Seni görüpte kötü olmak ne mümkün?"
O an bir tutam saçı yüzüne doğru düştü, bendeki tüm algılama mekanizmaları o bir tutam saça yönelmişken o bana bir şeyler anlatmaya devam ediyordu.
"Ulaş," dedi bir anda elimi kalbimin üzerine koyup. "Nefes nefese kalmışsın." Sonra elini biraz bastırdı, çok değil ama; canımı yakmaktan korkuyordu. "Ve kalbin çok hızlı atıyor, az sonra duracakmış gibi."
"Sen varsın," dedim gülerek. "Kalbimi hızlı attıran da, az sonra duracakmış gibi attıran da sensin Selin."
"Duracakmış gibi atmasın." Dedi bir anda, küçük bir kız çocuğunun nazıyla eş değer bir seste. "Hiç durmasın kalbin."
"Seninki atarsa benimki de atar güzelim."
Elini çekti, kafasını yere eğdi, utandı.
"Hadi," dedim. "Banka oturalım."
İçimdeki heyecan beni ele vermişti.
"Ulaş," dedi oturduğumuzda. "Ben acıktım."
Pekala, güzelimizi doyuralım.
"Ne istersin?" Dediğimde ilk düşündü ve, "Simit ayran." Dedi. Zevkli.
Beni beğenmesinden belli zaten.
İkimize de simit ayran alıp geldiğimde ayranı açtığı gibi içmeye başladı, gerçekten acıkmıştı. Ayranı yüzünden uzaklaştırdığında ise burnunun ayran olduğunu gördüm. Güldüğümde bana anlamazca baktı ama dudaklarım onun burnuna doğru yol alırken olayı anladığını gördüm. Kalbim daha da hızlanırken dudaklarım onun fındık burnuna değdi, ikimizde nefesimizi tuttuk. Öpücüğümle yavaşça burnundaki ayranı alırken dudaklarım burnundan dudaklarına yol aldı.
Ulaş napıyorsun?!
Dudaklarımız birbirine dokunuyorken titrek bir nefes aldığını hissettim. Amacım sadece dudaklarımızı böyle bekletmekti ama o bir şey yaptı, öptü beni.
Selin, Ulaş'ı öper ve Ulaş ölür.
Dudaklarımız birbiriyle dans ederken ikimizde etraftaki insanları düşünmüyorduk, tek düşündüğümüz dudaklarımızın arasındaki bu uyumdu. Lanet olsun! Bu saatten sonra onu öpmeden nasıl duracaktım ben?
Nasıl duracaktık biz?
"Ahlaksızlar! İnsan içinde yaptıkları ayıba bak, özel mözel kalmamış bu gençlerde!"
Bizi birbirimizden ayıran iki dudak oldu, kadın yürümeye devam etmişti ama biz olayın şokunu atlatamamış şekilde onun arkasından bakıyorduk. Bir anda dudaklarının arasından bir melodi, bir kıkırtı çıktı. Gözlerim hızlıca ona dönerken bu sefer bende gülmeye başladım. İkimizde delicesine gülerken bir anda kolumla onu kendime çektim ve bu sefer onu öpen kişi ben oldum.
İçimden: Allahım, dedim. Lütfen son bulmasın, madem içime koydun, hiç çıkmasın içimden.
💗
Kafası kucağımda, pamuk gibi olan saçları ellerimde.
"Ulaş," dedi. "Bu klişe soruyu sorarak komikleşmek istemiyorum ama şimdi, biz neyiz?"
Güldüm. "Eğer sende istiyorsan güzelim, yolumuz evlilik."
O da güldü, kafasını kucağımdan kaldırdı ve o güzel gözleriyle bana baktı. "Olsun," dedi. "Yani, yolumuz evlilik olsun." Güldüm, öyle güldüm ki kuşlar havaya uçuştu. Benim gülmemle o da güldü. Öyle güzel güldü ki öleyim, beni o gülüşüne gömsünler istedim.
Bir süre sonra kafasını göğsüme koydu, konuşmadık, mutluluklarımızı içimize gizledik. Bir süre sonra uyduğunu fark ettim, saçlarını okşayan elim duraksadı ve ağzımdan şu cümle çıktı.
"İkigai'm misin sen benim?"
🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyanış
ChickLitBiri öldü; Kadının kardeşi, adamın ışığı. Biri öldü; Birinin sevdiği adam, diğerinin evladı. Biri öldü; Birinin öldürdüğü kişi, birininde yardım ettiği. Biri öldü; Ve o ölüm, insanların içindeki bir duyguyu uyandırdı. İntikam duygusu Uyanış'a geçti.