Okuldan çıktığımızda artık kararlıydım eve gidip ders çalışacaktım. Bu fikrimi kimse değiştiremezdi. Zil çaldığında Bahar, Emir ve Deniz’e veda edererk hızlı adımlarla okuldan uzaklaştım. Yürümeye başladım. Hava güzel olduğu için o kalabalık, nefes almanın bile zor olduğu otobüse binmek istemiyordum. Yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra yanımda bir araba durdu. Arabaya aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Ama arabadaki kimse artık biraz ısrarcıydı. İnatla sürekli yanıma geliyordu. Artık dayanamayıp durdum tam hesap sormak için cama yaklaşmıştım ama gördüğüm kişi nedense öyle bakıp kalmama neden olmuştu. Az önce kafamda toparladığım kelimeler hepsi ağzıma tıkılı kalmıştı. Yüzümdeki sinir ifadesinin yerini şaşkınlık almıştı. Baran bu bakışlarıma gülerek “Bin seni eve bırakayım.” dedi nazik bir şekilde. Bi şey söylememe vakit kalmadan arabadan inip ‘büyük bir incelik’ gösterek kapıyı açtı. Arabaya bindim. Sanki dilim tutulmuştu. Tek bir kelime dahi edemiyordum. Bu ben ben değildim. Davranışlarımı bile kontrol edemiyordum. Benim bildiğim ben Baran’a böyle davranmazdı. Ama Baran da kendisinden beklenmeyen davranışlar gösteriyordu. Onun gözünde ben burslu bir eziksem neden bana böyle davranıyordu? Kafamın içinde beynimi kemiren bir sürü soru vardı. Ikimizde arabada sessizce otururken Baran bana dönerek “Bana evinin yerini söylemezsen seni eve götüremem.” dedi. Bir süre ona boş boş baktıktan sonra kendime gelip sorusunu yanıtladım. Eve geldiğimizde benden önce davranıp kapımı açarak elimden tutup beni arabadan indirdi. Ona teşekkür edip ayrılırken arkamdan tatlı bir ses duydum. “Artık evini öğrendim daha sık uğrarım.” dedi gülerek. Arkama bakmadan direk eve girdim.
Karnım açıkmıştı. Dolaptan bir şeyler çıkarıp kendime tost yaparken kahvemi de yapmak için kettle ın düğmesine bastım. Kettle dan çıkan buharları görünce sıcak suyu kahve dolu kupama döktüm. Kupamı kavrayarak elimin ısınmasına izin verdim. Televizyonu açıp karşısındaki koltuğa oturdum. Kanalları karıştırmaya başladım. İzlemeye değer bir şey yoktu. Tostumu kenarından yavaş yavaş yemeye başladım. Beynimin içinde bir sürü soru geziniyordu. Baran’ın böyle davranmasındaki amaç neydi acaba? Kafamı daha fazla bunlara yormamaya çalışarak kahvemi alıp odama çıktım. Deniz’i mutlu edebilmek için fizik notumu düzeltmeliydim. Test kitabımı alıp masama koydum. Telefonu elime aldım. Her şeyden uzak olmak artık rahatça ders çalışmak istiyordum. Telefonumu kapatıp yatağıma attıktan sonra masama döndüm. Kurumuş boğazımın yumuşaması için kahvemden küçük bir yudum aldım. Artık ders çalışmaya hazırdım. Kitabımın sayfalarını karıştırıp şu an işlediğimiz konuyu buldum. Önce biraz tekrar yapıp test kısmına geldim. Testleri çözmem baya bir vaktimi almıştım. Testler bittiğinde kitabı kapatıp saate baktım. Saat 11.30 a yaklaşıyordu. Üzerimdeki eşofman takımımdan kurtulup kedili pijamalarımı üstüme geçirdim. Yatağın örtüsünü hafifçe sıyırıp yorganın içine doğru sokuldum. Telefonumu açmayı düşünmüyordum. Çünkü bugün kafam yeterince doluydu. Bi de sevgili! sapığımızı dinlemeye gerek yoktu. Çalar saatimi 7’ye kurup gözlerimi hafifçe kapattım. Bugün olanlar karşısında yarın Baran’a nasıl davranacağımı bilmiyordum. Bütün bu düşüncelerimden kurtulup kendimi uykunun kollarına attım.
Sabah gözümü açtığımda alarmımın çalmasına 15 dakika vardı. Yatağımdan hızlı bir şekilde doğrulup banyoya doğru koştum. Ilık bir duş alıp kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı kurutmak için banyoya geri döndüm. Saçlarımın diplerini kurutup uçlarını nemli bıraktıktan sonra saçlarımı arkaya attım. Odamdan çıkarken kapının yanında duran komidinimden telefonumu alarak açtım. Cevapsız aramaları görünce istemsiz olarak gözlerim irileşti. Telefon sapığım yaklaşık 15 kere aramış. Merdivenlerden yavaş yavaş inerken annemlerin evde olmadığını farkettim. Anahtarımı ve cüzdanımı çantamın içine atarak kapıdan çıktım. Biraz yürüyüp durağa vardıktan sonra kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladım. Müzik zevkim rock tı. Ama Teoman özeldi benim için. Artick Monkeys’in Arabella şarkısını açtıktan sonra sesi sona getirdim.Otobüsün geldiği yere bakıyordum ki bir anda Baran’ın arabası belirdi. Önümde durup camdan bana bir bakış fırlattı. Bu bakıştan sonra kulaklıklarımı çıkarıp ona baktım. Baran sevecen bir tavırla “Binmeyecek misin ?” dedi. İçimdeki ses arabaya binmemem konusunda ısrarcıydı. Fakat bedenim ise düşüncelerimin tam tersini yapıyordu. Arabanın ön koltuğuna oturup kemerimi taktım. Sessizce oturup camdan dışarıyı izliyordum. Baran bu sessizliği bozarak
“Bana hep böyle mi davranacaksın.” diye çıkıştı. Benim cevap vermediğimi görünce “Tamam sana önceden biraz kötü davranmış olabilirim ama arkadaş olmak istiyorum gerçekten.” diye ekledi. Sesi gerçekten samimi gibiydi. Ama cevap vermek istemiyordum. Sonunda çıkışarak “Of Eylül! Kulaklarım patlıyor sessizliğinden.” bu cümlesini duymamla birlikte hemen Baran’a baktım. Teoman’ın şarkı sözlerinden birini kullanması gerçekten dikkatimi çekmişti. Kısık bir sesle “Teoman’ı sever misin?”diye sordum. Tek kaşını kaldırarak “Dalga mı geçiyorsun? Teoman’a bayılırım .” dedi. Konu Teoman’a gelince yine çenem düşmüştü. Benim için Teoman deyince akan sular dururdu. Okula varıncaya kadar Baranla Teoman hakkında konuştuk. Teoman’ın müziklerini dinledik. Baran isterse gerçekten samimi bir insan olabiliyordu. Okula geldiğimizde arabadan inerek Baranla birlikte sınıfa doğru yürümeye başladık. İlk dersimiz edebiyat öğretmenimiz Hüseyin Paksoy’laydı. Edebiyatı gerçekten çok severdim. Yerime geldiğimde masamın üstünde çikolatalı süt görünce çok mutlu oldum. Üzerinde bir not vardı. Not da
“Bugün biraz geç kalacaksın sanırım çikolatalı sütünü ben almak istedim. DENIZ” yazıyordu.Notu okuduktan sonra yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Çikolatalı sütümü içmeme vakit kalmadan Hüseyin Hoca kapıdan içeri girdi. Bizi selamladıktan sonra öğretmen masasına oturdu. En son nerde kalmıştık dedi o değişik şivesiyle. Hüseyin Hocaya değişik gözlerle bakarak her ders sorduğum sorumu yineledim. “Hocam ders mi işlicez?”. Bu sefer Hüseyin Hoca benim yüzüme değişik değişik bakarak “Eylül sen bu soruyu sormaktan bıkmadın ben cevaplamaktan bıktım.” dedi ve aynı zamanda gülüyordu. Bu sorumu Hüseyin Hocanın dersini sevmediğimden değil Hüseyin Hocayla uğraşmayı sevdiğimden dolayı yapıyordum.
Çok eğlenceli güzel bir ders geçirdikten sonra Deniz’in getirdiği sütü içmek için sıranın altından çıkardım. Deniz’in notuna bakıp gülümsedikten sonra defterimin arasına koyarken Merve yanıma doğru yaklaştı. Notuma doğru dik dik bakarken bir yandan benimle konuşmaya çalışıyordu. “Noldu Deniz sana ne yazmış, söylesene” diye üsteliyordu. Daha fazla dayanamayarak Merve’ye çıkıştım. “Deniz’in ne yazdığının senin için önemi olmadığını düşünmüyorum.” diyerek Deniz’in yanına gitmek için hızla sıramdan kalktım. Tam kapıdan çıkarken sinirden önüme bakmadığım için kapının önünde duran Deniz’i görmeyip ona çarpmıştım. Bir kaç adım geriledikten sonra dengemi kaybettim. Tam düşüyordum ki Deniz kolumdan tutarak düşmememi sağladı. Deniz’e dönüp gülümsedikten sonra “Teşekkür ederim.” diye mırıldandım. Deniz iki kaşını kaldırarak “Gerçek dost ; düştüğünde sana yardım eden değil, seni düşürmemek için düşmeyi göze alan kişidir...”
Deniz karşıma geçmiş edebiyat yaparken “Süt için de teşekkür ederim.” dedim.“Ben de sana çıkışta bir şeyler yapalım diyecektim. O yüzden yanına geliyordum.” dedi. Meraklı olduğumu fazla belli etmesem de gizleyemiyordum da. Hemen Deniz’e doğru yönelip sordum. “Deniz nereye gidicez, napıcaz, eğlenceli bir şeyler mi yapıcaz yoksa sinemaya mı gidicez?” Bu kadar çok soru karşısında Deniz ‘ciddi misin’ der gibi bir bakış atmıştı. Zil çaldığında Deniz “Sana doyum olmaz Eylül Kara. Ama benim gitmem gerek.” diyerek uzaklaştı. Arkasından “Bari nereye gideceğimizi söyleseydin.” diye bağırdım. Hiç aldırış etmeden yürümeye devam etti.
Okul sonunda bitmişti. Bu merakım beni öldürecekti. Sınıftan koşar adımlarla çıkıp Deniz’in yanına gittim. Deniz nereye gideceğimizi söylememe konusunda ısrarcıydı. Ben de daha fazla üstelemedim. Deniz beni eve bıraktıktan sonra “Eylül hazırlan saat 5’de alırım seni.” dedi. Eve girip yemeğimi yedikten sonra odama çıktım. Dolabımı açıp kot şortumu üstüne de hafif bol kısa t-shirt ümü aldım. Hemen giyinmiştim. Banyoya girip elime bir tarak aldım. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Saat 5’e yaklaşıyordu. Aşağı indiğimde kapının çaldığını duydum. Tam zamanında gelmişti Deniz. Anahtar, cüzdan ve telefonumu çantamın içine tıkıştırarak dışarı çıktım. Arabanın ön koltuğuna geçtim.
Yaklaşık 15-20 dakika sonra dağlık bir alana geldiğimizde arabayı durdurdu. Kapıyı açıp dışarı çıktı. Camdan eliyle işaret ederek gelmemi istedi. Ben de yerimden kalkarak Deniz’e doğru yaklaştım. Yanına oturdum burdan neredeyse bütün İzmir görünüyordu. Deniz cebinden çıkardığı sigarayı yakarken ağzından şu laflar döküldü.
“Koca bir yalanın ortasındayız işte...”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA İNAN
Teen FictionMerhaba arkadaslar bu ilk hikayem umarım beğenirsiniz Keyifli okumalar. DİKKAT! Yüksek dozda ‘Teoman’ içerir.