Please Don't Cry

1.2K 104 13
                                    

Jungkook çalan kapıyla hızlıca yattığı yerden kalktı fakat az öncekine ters, yavaşça kapıya doğru ilerlemeye başladı.
Ayakta durabilecek kadar gücü olduğunu bile hissetmiyorum.
Fakat kapıyı açar açmaz
Karşısında gördüğü, burnu soğuktan kıpkırmızı olmuş sarışın çocuğu gördüğü gibi bütün yorgunluğu uçup gitmiş gibi hissetti.
Karşısındaki genç kusursuz görünüyordu.

"şey, merhaba."

Çocuğun konuşmasıyla odaklandığı güzel yüzden hemen gözlerini çekmiş hafifçe titreyen vücudu fark etmişti.
Hızlıca çocuğun kolundan tutarak içeri doğru çekmiş ve kapıyı kapatmıştı.

"havanın nasıl soğuk olduğunun farkında değilmisin bu halin ne incecik giyinmişsin?"

Jimin jungkookun bir anda yükselen sesiyle gülümseyen yüzünü asmıştı,

"aslında gündüz bu kadar soğuk değildi, o yüzden..
Neden bu kadar kızdın?"

Jungkook çocuğun düşen yüzüyle her şeyi berbat ettiğinin farkındaydı.

"güzelim, kendine dikkat etmelisin
Zaten küçücüksün,
Benim gibi olmanı istemem."

Tıkalı burnu yüzünden boğuk çıkan sesi ve ona güzelim demesi yüzünden içinden çığlıklar atıyordu küçük beden, duyduğu iltifatla beklemeden kollarını önündeki büyük bedenin boynuna sardı,
İlk başta afallayan jungkooksa ne kadar karşılık vermek ve kafasını rahatlatıcı kokuya sahip boyna gömmek istesede hastalığının bulaşmasını istemediğinden geri çekilmeye çalışmıştı.

"bulaşmasını istemiyorum jimin."

"lütfen.."

Karşısındaki sarışının düşen yüzüne ve büzdüğü dudaklarına dayanamamış olacak ki,
Çocuğu belinden tuttuğu gibi kendi büyük bedenine yapıştırmış ve bir kaç dakika çocuğun güzel kokusunu içine çekmişti,
Sonrasındaysa ilk çekilen sarışın olmuştu.

"bak sana çorba getirdim bunu içince hiç bir şeyin kalmayacak! Mutfak nerde?"

"gel benimle,"

Jungkookun içeri doğru yürümeye başlamasıyla jiminde onun peşinden yürümeye başladı, evleri gerçekten güzel diye düşündü içinden,
sade ve şık.

Mutfağa geldiklerinde jimin jungkooka oturmasını söylemiş ve çorbayı ısıtmaya başlamıştı.

"nasıl haber vermezsin başına bir şey geldi diye korktum..
En son ne zaman yemek yedin?
Kahvaltı yaptın değil mi?"

"dedim ya jimin sabahtan beri yatmakla meşguldüm, kalkıp hazırlayamadım."

"bir dahakine,
bana haber ver olur mu?"

"olur."

"o zaman bir şeyler daha hazırlamalıyım,"

İçinden 'sadece ramen yapmayı biliyorsun jimin ne hazırlaması.'
Diye geçirdi.

"ramen var mı?"

"şu yukarıdaki dolapta olması lazım."

Jimin jungkookun gösterdiği dolaba doğru gitmiş açtığındaysa ikiye ayrıldığını ve ramen paketlerinin üstte olduğunu görünce içinden çoğu zaman olduğu gibi kısa boyuna lanetler etti.

"lanet olsun, lanet olsun.."

"bir şey mi dedin?"

Jimin jungkookun bilmiş ses tonuna kısa bir iç çekmiş ve zıplayarak paketleri almaya çalışmış, başaramamıştı.
Kendini iyice yukarı doğru itmeye çalışırken arkasında hissettiği bedenle zıplamayı bırakmış ve olduğu yerde kaskatı kesilmişti.

"al bakalım."

Jimin yavaşca arkasındaki bedene dönmüş ve yakınlıklarından dolayı nefesini tutmuştu,
Kalbi fena halde atıyordu.

"nefes al jimin."

Jimin jungkookun söylediğiyle iyice utanmış ve tuttuğu nefesini serbest bırakmıştı.
Jungkooksa yaptığı şeyle gerçekten jiminin kalp krizi geçirmesine neden olacaktı.
Gözlerini kapatarak sarışına yaklaşmış ve burunlarını birbirine sürtmüştü.
Jimin içinden attığı çığlıklarla mutluluktan ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
Jungkook gerçekten
ona adım atıyordu.

-

"kabul, tadı çok güzel olmayabilir ama bu içmek zorunda olduğun gerçeğini değiştirmiyor jungkook."

Jungkook küçük bir çocuk gibi çorbayı içmemek için mızmızlanıyor Jiminse annesi gibi zorla içirmeye çalışıyordu.

"güzelim bak çok yedim gerçekten."

Jimin bu gün ikinci kez aldığı iltifatla bir kaç saniyeliğine sözde takındığı sert yüzünü yumuşatmış fakat sonrasında yine eski halini almıştı.

"jungkook! Kaç saattir beni oyalıyorsun iyice geç oldu nasıl gidicem şimdi?"

"burda kal."

"olmaz jungkook yarın-"

"cumartesi."

"jungkook-"

"gece ateşimin kırklara çıktığını ve havale geçirdiğimi düşün, naparım yanlız başıma."

Ateşi çoktan düşmüştü,
Hatta daha iyi hissediyordu.
Bunlar sadece bahaneydi, jiminin gitmesini istemiyordu.

Jiminse ikna olmuş gibi görünüyordu,

"o zaman.. anneme haber vermeliyim."

-

Jimin jungkooka dinlenmesini ve kalkmamasını söylemiş ve çıkan bulaşıkları makineye dizdikten sonra koltukta uzanmış telefonuyla oyalanan jungkookun yanına gelmiş ve oturmuştu,
İçi içine sığmıyordu.
Son günlerde jungkook gerçekten gülüyordu bu da demekti ki jimin gerçekten olanları jungkook'a unutturmayı başarıyordu.

"jimin?"

"hm?"

"yoongi o akşam-"

"jungkook bunlardan konuşmasak?
Geçti gitti."

"bilmek istiyorum jimin.
O akşam neden seni dövdü?"

Jimin bir süre sessiz kalıp sonrasında devam etti,

"yönelimim yüzünden.."

"ne?"

"jungkook yoongi o dönem benimle çok uğraşıyordu..
Bilmediğine eminmisin?"

"bilmiyordum.. Gerçekten.
herneyse devam et."

"zaten gözü sürekli üstümdeydi,
O olay olmadan bir gün önce kardeşi ona okul çıkışı kütüphanede bir kaç saat matematik çalıştırmamı istedi bende kabul ettim.
O gün çalıştık, ertesi günse yemeğini benimle yemek istediğini söyledi ve ben yine kabul ettim sebebi buydu sanırım.."

Jungkook karşısındaki sarışının dolan gözleriyle hiç düşünmeden zayıf bedeni kucağına çekti ve kafasını boynuna saklamasına izin verdi.
Olayın üstünden iki yıl geçmesine
rağmen bıraktığı
etki hala tazeydi belli ki.
'lütfen ağlama, lütfen ağlama.'
İçinden geçirdiklerini ne kadar dışından da söylemek istese de yapamadı, boynuna göz yaşlarına akıtan çocuğun rahatça ağlamasına izin verdi.

Dakikalar sonra kucağında uyuya kalan zayıf bedeni uyandırmamaya çalışarak kendisi de koltukta yatar pozisyona geldi ve battaniyeyi üzerlerine çekti,
Burnunu portakal kokulu saçlara daldırdı ve o da bir kaç dakika sonra kendisini uykunun kollarına bıraktı.










Selamm

uzun bölüm budur işte
Bölüm adlarında ki detayın farkındasınız dimi?

Taslaklar bitiriyor..

Herneyse kendinize güzel bakın.

💗

Dionysus | Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin