2. Bölüm

48 14 1
                                    

Balonun ardından 2 hafta geçmişti. Yine de Macide ara sıra bu adamı düşünürdü. O dansı... Kalemine aktarmadan bu adamı düşünmeyi bırakmayacağını anlayan Macide bir şiir yazmak istiyordu. Şiir bir ilaç gelirdi ona. Belirsizlikleri anlamak için şiiri kullanması en büyük silahı idi. Ruhunun ne düşündüklerini bilmek için kafasına takılan olayı düşünür, hissettiklerini yazardı. Macide gözlerini kapar ve o adamı düşünür. Ve o adam ile hoş bir piknik sofrası görür. Neden olduğunu sorgulamayacaktır. Çünkü ruhu buna yönlendiriyordu demekki.
"Piknik yaparken hayal ettim bizi.
Şarap, fıstık ve iki kadeh...
Sen ve ben,
Denize karşı... "
Biraz değişik bir yazı olmuştu elbet. Yine de ruhuna iyi gelmesini umuyordu. Yazdığı bu şiirle Namık defterini kapatmaya karar verdi.
******
Aradan aylar geçmiş idi. Bu şiirden sonra ne Namık gelmişti aklına ne de dans. Cidden kapatmıştı bu defteri. 

Macide mutfağa girmiş fakat istediği tarzda bir şeyler bulamayınca kek yapmaya karar verdi.  Malzemeleri ayarladı ve harcını hazırladı. Kek yapınca hem rahatlayacak hem de çayın yanında zevkle yiyecekti. Macide ne kadar sade bir insan gibi gözükse de iç çatışmaları çoktu. Bu durumdan kurtulmak için sürekli yazılar yazıyor içini bu yazılara döküyordu. Genç bir hanım olan Macide bu hayatta ne yapmak veya ne olmak istediğine karar verememişti. Çocukluğunda geleceği hakkında bir sürü hedefi vardı. Hatta amaçsız insanlara kızar hallerine anlam veremezdi. Ama sonunda küçümseyip garipsediği insanlara dönüşmüştü. Şu an neyi ne için yaptığını bilmeden dimağı kör biçimde zaman geçiriyordu. Şu anki haline yaşamak kelimesi büyük gelirdi. Birçok meşgalesi vardı aslında. Resim çizer , yazılar yazardı. Sadece bununla yetinmez, sporla uğraşır, bilime değer verirdi. Müzikle ilgilenir, sürekli kitap okurdu. Hayatı bu kadar dolu olan bir insanın içinin boş olması ne kadar acı. Kendini çözemiyordu. Kafası karışıktı. Bu hayatta her şeyi merak edip bilmek isteyen biri olduğu aşikâr. Ama bu durum onda kafa karışıklığı yaratmış, yolunu kaybettirmişti. Şimdi ise yazılar yazıp bunları yayınlıyor, matematikle uğraşıyordu. Ama kendini anlayamayan Macide bunu yapmak istediğinden emin değildi. Sadece çalışıyordu, yazıyordu. Ne kadar düşünse de anlam veremediği bu halini aklına getirdikçe daha kötü oluyordu. Bir süreden sonra düşünmeyi bırakmış işlerine yoğunlaşmıştı. Kendisi farkında değildi belki de ama gerçekliği istiyordu. Gerçek dostluğu, gerçek tutkuyu, gerçek aşkı... 

Artık keki hazırlamış, pişmesini bekliyordu. Güzel kokular evi sarmıştı. Yoğun kakao kokusu... Kakaonun tutkunu olmasa da böyle zamanlarda kokusunun bile verdiği ayrı bir zevk vardı. Bu sırada yağmur yağmaya başlamıştı. Aralığın başı olmasına rağmen sert bir yağmurdu. Macide kışı sevmezdi. Sonbahar insanıydı o. Kırmızı, sarı yapraklar... Rüzgarla karışmış bir yağmur. Sonbahar gerçek tutkuların mevsimiydi onun için. Dudakları çatlar, elleri kururdu. Bunlara rağmen severdi sonbaharı. 

Artık kek pişmişti, çayı hazırdı. Çayı yaz, kış fark etmeksizin çok severdi. Kahve de iyi güzeldi ama her yemeğin yanına yakışmıyordu. Çaydı içine sıcaklık katan, samimiyet veren. 

Hoş bir fincana çay koymuş, kekini hazırlamıştı. Macide kendi başın eğlenmesini bilirdi. Ama arkadaşları ile vakit geçirmekte pek hoşuna giderdi. Dost kelimesi onda kanayan bir yaradır. Bu zamana kadar pek çok arkadaşlık kurmuş ve bunların çoğunun gerçek olduğuna inandırmıştı kendini. Ama hepsinin sonu keder ve arta kalan birkaç anı. Artık hepsini aynı görüyordu. Her dostluk zamanı gelince bitecek, hayatına bir şekil devam etmek zorunda kalacaktı. Elbet gerçek dostluğa inanıyordu lakin kendisinin karşısına çıktığı zaman hastalıktan yataklara düşene kadar bunu anlayamayacağını düşünüyordu. Şimdiki dostu Handan Hanım ve Fevzi Bey oldukça tatlı insanlardı. Bu insanlar kendisini yargılamaz ve sabırla dinlerler idi. Fevzi Bey şehir dışına çıkmış olsa da mektuplaşıyordu. Uzakta olmasına rağmen dostluklarında herhangi bir değişiklik olmamış hatta artmıştı yakınlıkları. Handan Hanım pek yakınındaydı. Sık sık konuşurdu. Beraber yemek yiyip sohbet etmekten keyif alırlardı. Kendilerine illaki sohbet konusu bulur devamında konu konuyu açar, böyle devam ederdi. Handan Hanım da yazı işleri ile uğraşır kitap okumayı pek severdi. Hem de zeki bir hanımdı. Fevzi Bey de hoş bir insandı. O da kitap okumayı pek severdi. Müzik dinlemek hoşuna giderdi. Gününün önemli bir kısmını müzik dinlemeye ayırırdı. Fevzi Bey oldukça eğlenceli bir insandı. Ama zor tarafları mevcuttu. Kendisi özgüvensiz, çekingen ve insanların düşüncelerini gereksiz derecede umursardı. Macide elbet bu durumdan pek rahatsız olurdu. Fevzi Bey'e bu şekil tutumların yanlış olduğunu anlatırdı. Fakat Fevzi Bey'in pek dinlediği söylenilemezdi. Macide artık kabullenmeye başlamıştı. Arkadaşlarının kötü huylarının farkındaydı. Ama bunları değiştiremeyeceğini fark ettikten sonra değiştirmeye çalışmak yerine onlara uygun çözüm yolu bulmaya çalışıyordu. Bu insanlara değer veriyordu. Umarım onlar da aynı düşünceleri kendisi için besliyordur. 

  Artık yağmur dinmişti. Romanının başına oturmaya karar verdi. Aslında roman yazma işini epey garipsemişti. Çünkü bu zamana kadar roman yazabileceğine inanmıyordu. Bu zamana kadar kısa yazılarda bulunmuştu. Roman daha çok uğraş ve zaman gerektiriyordu. Ve roman yazmak için sağlam bir konu gerektiğini düşünürdü. Kendisine sağlam bir konu bulduğunu düşünmüştü. Trajedi yazma konusunda iyi olduğu da inkâr edilemezdi. Sonunda kısa bir roman yazmaya karar vermiş, bunun için işe koyulmuştu. 

Müzik dinleyerek yazı yazmak pek hoşuna giderdi. Vivaldi eşliğinde düşüncelere dalmak onun için terapi gibiydi. Sonbaharda ayrı bir ilham gelirdi. Yazmak için mükemmel ortamdı.

Macide masanın başına oturmuştu. Tıngır tıngır çalan bir müzik... Elleri kuru ve bakımsızdı. Diğer hanımlar kadar özenmezdi dış görünüşüne. Arkadaki saatin yazısına ritim katarcasına  bir sesi vardı. Bu saati pek severdi aslında. Kulağa hoş gelen tok bir tıngırtısı vardı.  Saatin yanındaki tablolar ilham verici cinsten resimlerdi. Macide hepsini kendi eliyle yapmıştı. Severdi nostaljik nesneleri, resimleri, kitapları. Aslına bakarsanız Macide'nin odası pek doluydu. Etrafta sayılamayacak kadar kitap, onlarca defter, birkaç saat, tablo, ansiklopedi vardı. Panosuna notlarını asardı. Bunlar genellikle matematik formülleri olurdu. Matematiğe karşı değişik bir ilgisi vardı. Buna kendisi de başta pek anlam verememişti. Sonrasında matematik üzerine yoğunlaşmış çeşitli çalışmalarda bulunmuştu. Ama bunun için yeterince öğrenim görmemişti. İlerde matematik üzerine öğrenim almak istiyordu. Ama kafasının karışık olduğu başka bir konuydu bu da. Bunu cidden istiyor muydu? İşte bunu cevabını bilmiyordu. Buna rağmen Çalışmalarını bırakmamıştı. Bu düşüncesini askıda bırakıyordu. Kafasını topladığı bir vakit bu konu üzerine yoğunlaşacaktı.  

Macide yazısını yazdığı sırada zil çalmıştı. Bakmak için alt kata inmişti. Bu bir mektuptu. Fevzi Bey göndermişti. İçeriye soğuk girmesin diye kapıyı acele bir şekilde kapamıştı. Üst kata çıkmış ve masasına oturup mektubu merak içinde açmıştı. Mektubu okuduğunda Fevzi Bey'in kendisini Hollanda 'ya çağırdığını anlamıştı. Neden olmasın değil mi? Ama Macide hemen onay dönütü yazmak yerine oraya gitmek için sebep arıyordu. Mutfağa inip kadehine şarap doldurdu. Mektuba tekrardan göz gezdirdi. Aslında kafa dağıtmak açısından iyi olabilirdi. Gitse de 3-4 aydan aşağı olmayacaktı. İstanbul'da işleri vardı. Ama eski dostu Fevzi Bey misafirperver bir insandı. Yeteri konforu âlâsıyla sağlardı. Belki bu düşüncelerini bu vesileyle toplardı. Hollanda pek güzel bir yerdi. İlgiye değer müzeleri mevcuttu. Daha öncesinde  buraya gitmemiş olması da gitmek için bir sebep veriyordu. Gideceğini kararlaştırdıktan sonra  Fevzi Bey'e mektubunu yollamıştı. mektubun ulaşması 1-2 hafta sürerdi. Bunun üzerine haftaya yola çıkmaya karar verdi. Akşamına nasıl gideceğini ayarladı. Gerisi beklemek.  Lakin gitmeden önce işlerini  toparlaması gerekiyordu.  Bu birkaç günde onları halledebilirdi. Elbet orda da yazı işlerine devam edecekti fakat burada halledilmesi gereken mevzular vardı. En azından işleri karar vermesinden zor değildi.

Bu kaçamak Macide'ye iyi gelecekti. Bazı molalar verip planları üzerine yoğunlaşmasını sağlayacaktı. Yorgun olan zihni dinlenecekti. 



TOZ PEMBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin