Güneş ışığı vuruyordu pencereden. Saat geç olmuş olsa gerek sabahın loşluğu yerini sıcak bir güneşe bırakmıştı. Dün akşam çalışmaktan bitkin düşüp uyuya kalmıştı. İşlerinin çoğunu halletmiş, önemsiz işler kalmıştı. Dün erken yemek yemiş olmasına rağmen herhangi bir açlık duymuyordu. Bu yüzden kahvaltı işini ilerleyen saatlere bırakacaktı. Şimdi ise uyku mahmurluğunu üstünden atmış, yatağını toplamış. üstünü giyiniyordu. Gitme kararının üzerinde bıraktığı hissiyatı atmak için dışarıda kahve içmeyi tercih etmişti. Üzerinde kalın denecek bir kazak almıştı. Kan kırmızısı renkte olan bu kazağın bilek kısmı yıpranmış, yine de işlevini yitirmemişti. Macide'nin rüzgarlı havalarda vazgeçilmezi idi bu kazak. Altına kot pantolon giymiş, pek sevdiği çizmeleri ile kombin etmeyi ihmal etmemişti.
Kapıyı çarpıp çıktı evden. Dışarısı sessizdi. Kahve içmeye gitmek için güzel bir zaman seçmişti. İstanbul'un pek sevilen kahvecisi olan Y...deki kahve kokusu bütün sokağı sarardı. Tatlı bir adamın başında olduğu bu küçük işletme yerliler tarafından pek sevilirdi.
Koku gelmeye başlamıştı. Taze kahve kokusu...Rüzgar onu itercesine oraya ilerletiyordu. Kapıyı açtı. Kapı açıldığında çalan hoş zil sesi kahvecinin bakışlarını kendisine yöneltmesine sebep olmuş, tatlı bir tebessüm oluşturmuştu adamın yüzünde.
Macide: Tazesinden bir kahve alabilir miyim?
Kahveci:Elbette güzel bayan.
Macide:...
Kahveci: İyi günler.
Macide:İyi günler bayım.
(Macide tam kahvesini almışken kapı zili bakışını o tarafa çevirmesine neden olur.)
Bu kıvırcık saçlar, bu koku, bu gözler...
Gelen Namık idi. 3 aydır görmüyordu onu. Bir anda karşısına çıkıvermişti. Ne işi vardı burda? Onca kahveci varken, onca gün varken neden?
Namık: Tazesinden bir kahve alabilir miyim?
Kahveci:Elbette.
Macide'nin nutku tutulmuştu, kaskatı kesilmişti. Sadece Namık'a şaşkın ifadesini gizlemeye çalışıyordu. Belki bir selam istiyordu. Fakat Namık onu görmüş olmasına rağmen selam vermemişti. Pek harikaydı. Kokusu insanı saran cinstendi. Diğer ağır erkek kokularına benzemezdi onun kokusu. Bahardan düşmüşcesine kokardı. Hoş giyinmişti. Sade ve şık. Üzerinde kahverengi bir kazak vardı. Altındaki kot pantolonun dizlerinin yıpranmış olmasından bu pantolonu sevdiği anlaşılıyordu. Saçlarına pek özenmemiş gibi gözükse de uğraştığı anlaşılıyordu. Yüzündeki tebessüm kalbini tutuşturacak cinstendi. Baktığı her saniyede o dans geliyordu aklına. Gözlerinin içine derinden baktığı o anlar... Sonunda kendini toparlamış, ilk adımı atmaya karar vermişti.
Macide: Namık?
Namık: Pardon nasıl yardımcı olabilirim?
Macide:Hayır sadece merhaba demek istemiştim.
Namık: Kusurumu mahzur görün lütfen lakin çıkaramadım. İsminiz neydi acaba?
Macide:Macide...
Namık: Doğru! Muallim Macide Hanım. Yazarlıkla da uğraşıyordunuz değil mi?
Macide:Evet, öyle.
Yüreğinde yara açtı her bir kelimesi. Kendi nefesleri boğuyordu. Ne bu hallerine anlam verebiliyordu ne de düşüncelerine lakin öfkesine yoruyordu. Sadece gitmek istiyordu. Sadece gitmek. Namık bir şeyler söylemeye devam ediyor fakat kendisi şuursuzlukla ona bakıyordu. İçinde sahiplenmediği duygular tutuşurken kaybetmişti kendini.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOZ PEMBE
Storie d'amoreKaranlık bir dönemden geçen Macide, bir gün biriyle tanışır ve karanlık dünyası toz pembeye dönmüştür. Ama beklemediği çok fazla şey vardır. Acaba hangi yolu tercih edecek?