Yatağımız olacak, hafif kokuyla dolu,
Divanımız olacak, bir mezar gibi derin;
Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin
O garip çiçekleri süsliyecek konsolu.Son sıcaklıklarını sarfedecek hovarda,
Birer ulu meşale olacak kalblerimiz;
Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.Pembe, lâhuti* mavi bir akşam saatinde,
Veda’la dolu, uzun bir hıçkırık halinde
Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;Nihayet kapıları biraz aralıyarak,
Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri.
Charles Baudelaire
-Aşıkların Ölümü•••
"Peki ya ben, Darwin?" diye sordum sesimdeki sakin ama nefret dolu tınıyla. Dudağının alayla havaya kalkan bir kısmı gibi aşağılayıcı bakışlarını gözlerinde de taşıyordu. Konuşmadan önce bana bir kaç adım attı. Kahverengi gözlerini gözlerime kilitledi. Derin bir nefesten sonra konuşmaya başladı. "Sen her zaman oydun Fleur, sana olan ihanenetlerimin temelinde, her zaman sendin."
Sakin ses tonu insanı çileden çıkaracak seviyedeydi. Kan bürümüş gözlerinin arasındaki simsiyah parıltılar insanı sarhoş ediyordu. "Onu bana verecek misin?" diye sordum sertleşmeye başlayan sesimle. Uzun boyundan dolayı bana doğru eğildi, yumuşak dudaklarını kulağıma yasladı. "Belki güzel Fleur." Dolmaya başlayan gözlerimle ellerimi göğsüne yasladım ve onu sertçe ittim. "Seni pislik, adi domuz!" diye bağırırken o çoktan kapıdan çıkmıştı bile.
"Kestik!" sesiyle saçlarımı düzeltip derin bir nefes aldım. Çoktan akşam olmuştu ve yorgunluktan bayılmak üzereydim. "İyi işti çocuklar." diyen yönetmenimin yanına oturdum ve bana uzattığı plastik su şişesini bir dikişte bitirdim. "Daha kalacak mıyız Alain?" diye sordum yönetmenime. "Hayır, bugünlük bu kadar yeter. Çekimlere yarın devam edeceğiz." diye cevapladı Alain.
Alain önümde senaryo kağıtlarını karıştırırken elini çenesine yasladı ve kafasını kaldırma zahmetinde bulunmadan Lea'ya seslendi. "Lea, senin yarın gelmene gerek yok. Seninle daha sonra devam edeceğiz. Benzinlik sahnesine çalış, bizi oldukça zorlayacak." Konuşmasına kısa bir ara verip gözlerini bana çevirdi. "Ve sen Anais, yarın Maurice ile olan havuz sahnenizi çekeceğiz, yani bu demek oluyor ki ikinizin de hareketleri tamamen öğrenmesi lazım yoksa gece 11'den önce buradan çıkamayız."
Onu başımla onaylarken eşyalarımı toplayıp makyöz kızın makyajımı temizlemesi için sandalyeye oturdum. Sarı saçlı genç kadın pamuğun üstüne makyaj temizleme suyunu dökerken aynadan bozulmuş kaküllerime baktım. Saatlerce makyajla durduğum için yüzümün üstünde yük varmış gibi hissediyordum. Kadın pamukla narince gözlerimin üstündeki boyaları silerken yorgunlukla olduğum yerde gerindim. "Yorulmuş gibisiniz." dedi kadın. "Evet, 12 saat sette olmak oldukça yoruyor, sende yorulmuş olmalısın." Kadın beni birkaç mırıltıyla onayladıktan sonra işine geri döndüm. Bu kadın sette yeni olmalıydı, normalde makyajımı yapan kadın doğum için ayrılmıştı.
Kadın işini tamamladıktan sonra çantamı alıp yorgunlukla setten çıktım. Rol arkadaşım Maurice'de benden farksız bir şekilde yanımda yürürken saat 11'e yakındı. "Araban yoksa bırakabilirim Anais." dedi aheste adımlarının arasından. Maurice'e sıcak bir gülümse gönderdikten sonra adımlarımı yavaşlattım ve bana yetişmesini bekledim. "Teşekkür ederim Maurice, Valerie beni almaya geldi." Sessizlik içinde otoparka ulaştığımızda ayağımdaki topukluları fırlatarak Valerie'nin arabasını bulmak için etrafa bakınmaya başladım. Valerie'nin kırmızı nam-ı diğer vosvos arabasını gördüğümde Maurice'e veda edip çıplak ayaklarımla yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ONU TANIMAK ONU SEVMEKTİR | Joseph Quinn
FanficBir fındık ağacının altındaydı ilk resmimiz. Anıların gölgesinde yeşeren bir yapraktı acımız. Her tarafın zambaklarla dolu olduğu bir çiçek bahçesinde, gözlerinin tam içinde. Kaybolmaya yüz tutmuş anılarımın ortasında sevdim seni. "Ve sevgilim, vot...