0.6

437 41 75
                                    

Kafenin önünde o dört zorbayı gördüğüm günden beri başımın ağrısı geçmiyordu. Bunda abartılacak ne var demeyin, bir insanda travma olarak kalan şeyi atlatmak fazlasıyla zor oluyor.

Zaten migreni olan biriydim, bu da iki gündür dur durak bilmeden başımın ağrıdığı anlamına geliyordu. İlaçlar pek fayda etmiyor, sadece birkaç saatliğine hafifletiyordu. Böyle yaşamaya alışmıştım. Çok mutsuz veya gergin olduğumda migrenim tutardı ve en az iki gün sürerdi. Rekorum ise dört gün aralıksız baş ağrısıydı. Geceleri bile uyutmuyordu, uyuyacak olsam ağrıdan hemen geri uyanıyordum. Öyle bir illetti kendisi.

Şu anda ise dersin bitimine az kalmıştı ve beynimin kulaklarımdan akmak üzere olduğunu hissetmeye başlamıştım. Kafam sanki şişip kocaman olmuş, bir bowling topu gibi ağırlaşmıştı ve ben onu taşıyamıyordum. Üstüne bir de çıkışta kafeye gitmem gerekiyordu. Bugün perşembeydi, bugünü atlatırsam yarını evde geçirip biraz dinlenebilirim düşüncesiyle dayanmaya çalışıyordum.

Beomgyu kapanan gözlerim, huzursuz bakışlarım ve acı çeken yüz ifademi fark etmiş olacak ki kafamı tutup eğerek omzuna yaslanmamı sağladı. Kolunu da kafamın arkasından dolayıp omzuma atarak "geçecek" der gibi baş parmağı ile teselli edercesine kolumu sıvazlıyordu. Şu an kendinde olan bir Aera olsaydım "bebek miyim ben napıyon kel" diye yükselirdim ama o kadar halim yoktu ki sadece ders bitsin diye içimden sayıklıyordum.

Hoca uzattıkça uzatmaya devam ederken bense beynimde "HOCA BİTİR HOCAAA" diye çığlıklar atıyordum. Sonunda çığlıklarım bir yere ulaşmış olacak ki "Bugün burada keselim, haftaya devam ederiz." diyerek dersi bitirmiş bulundu hoca da.

Dersin bitmesiyle yavaşça kafamı Beomgyu'nun omzundan kaldırdım ve eşyalarımı çantaya doldurmaya başladım. Beomgyu beni durdurarak kendisi hızlıca defterimi ve tabletimi çantama koyup fermuarı kapattı. Çantamı ise kendi omzuna atarak "Bugün eve gidiyorsun direkt, sakın kafeye geleyim deme." dedi.

Hafifçe kafamı kaldırıp baş ağrımdan dolayı açmakta zorlandığım gözlerimle Beomgyu'ya baktım. "Hayır Beom, izin günlerimi çok daha acil durumlar için saklıyorum. Dün de böyleydim zaten ve gayet iyi hallettim. Bugün de hallederim. Yarın dinlenirim." diyerek yavaşça ayağa kalktım. Beomgyu hemen koluma girerek bana yardımcı oldu.

"Başım dönmüyor Beom. Sadece ağrıyor."

"Farkındayım. Sadece endişelendim. Ayrıca dün de o kadar iyi değildin fark etmedim sanma. Bugün çok daha kötüsün ama. Kendini yoruyorsun sadece."

"Boşver sen, hadi gidelim. Çantamı da taşıyabilirim ayrıca, gerçekten sorun yok."

"Yok, beni köle gibi kullanman adına fırsat işte kızım. Sende akıl mı yok? Bunu da mı ben söyleyeyim?" dedi gülümseyerek. Hafifçe gülümsedim ben de. "Haklısın he, taşı köle."

Birlikte yavaşça kafeye doğru yürürken açık havanın daha iyi geldiğini hissetmiştim. Bugünü kurtarsam her şey daha iyi olacaktı. Dayan kızım, başaracaksın.

Koluma girmiş Beomgyu ile yavaşça kafeye girerken dışarıdan bakan biri her halimizden benim hasta olduğumu ve Beomgyu'nun da bana yardım ettiğini fark edebilirdi. Bizden önce gelmiş olan Eunbyul da fark etmiş olacak ki hemen yanımıza koşarak "Ne oldu? Aera iyi misin? Neler oluyor?" diye sordu.

Eunbyul ile Beomgyu beni oturttururken "Başım dönmüyor, sadece ağrıyor dedim ya." diye tekrardan hatırlattım. Düşüp kalmazdım herhalde. Yani... sanırım? Baş ağrım o kadar fazlaydı ki şu an gözümü bile açmakta zorlanıyordum aslında. Özellikle etraftaki ışıklar çok daha kötü yapıyordu beni.

"Hanımefendinin başı ağrıyor, migreni olduğu için de bu normal bir baş ağrısı değil, çok daha fazlası. Bugün daha da kötüleşti. Eve git dedim dinlemedi beni. Şimdi de burada işte." diye açıklama yaptı Beomgyu. Eunbyul duyduklarına karşı endişeli görünüyordu.

café matchmaker {✓}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin