Seçim Zamanı
Bazen hayattan beklenti duymadığımız zamanlarda , karanlıkla aydınlığın arasına düştüğümüz bir çemberin içinde buluruz kendinizi . Bir tarafta dışarı dünya yani başka bir deyişle ; Bağırış , çağırış , kavga , eziyet , işkence ... Diğer tarafta , kurduğumuz hayaller , beklediğimiz düşler , seveceğimiz insanlar var olmak için önümüze sunulan sebepler . Hepsi birer not bize . Ve biz o not kağıdını hep buruşturup çöpe attık . Üstüne basa basa ezdik . Sırada o not kağıdını çöpten alıp eski haline getirmesi var . Şimdi bir söz verin ve kitabın tam altına yazın . Ben yapabilirim ben başarabilirim diye . Güzel şeyler emek sarf etmekle olur çünkü.Dakikalardır , saatlerdir yürüyorum. Kafamda bir sürü soru dönüp duruyor . Ben neden buradayım ? Niye buraya geldim ? Ne oluyor da kendimi buraya sürükledim . En sonunda gittiğim yol bir çukura bağlanmıştı sanki . Buradan geçmek için bir ormanın içine girmiştim çoktan . Hemen önümde bir göl vardı , o gölün içinde de bir sandal . Hafifçe korkarak tekneye yaklaştığım sırada , bir not gözüme çarptı . Eğildim ve o notu aldım . Notta tam olarak şöyle yazıyordu . " Eğer bu notu aldıysan ve okuyorsan doğru yoldasın , biz seni bu hayattan kurtarmaya çalışıyoruz , bizler kötü insanlar değiliz . Sana telefonda konuşurken söylediğim bir tehdit değildi . Seni her yerden izliyorduk aylarca . Sen benim tehdit ettiğimi sandığın hayatı yıllarca yaşadın . Yetmedi mi? Bırak artık kendini . Dünyaya açıl biraz daha . Bu kağıdın altına bir yazı yazmanı istiyorum sadece . Karanlığı mı seçiyorsun aydınlığı mı ?" .
Sanırım artık seçim zamanı gelmişti . Bunca yıl herkesten her şeyden kaçtım . Korktum ara sıra , şarkılar dinledim , müzikler açtım . En sonunda muhtemel son , öldüm . Artık karanlığa bürünemezdim , ışıl ışıl parlamak varken aya ihanet edemezdim bu sefer .
Hızlıca orada ki not kağıdı ve kalemi alıp tekneye geçtim ve büyük harflerle " AYDINLIĞI SEÇİYORUM" yazdım . Ve hemen altında bir dip not gördüm . "Cevabını yazıp bu sandalı ileri doğru itele . Biz onu buluruz ". Kağıttaki talimatla beraber sandalı ittim ve bir anda gök gürledi . Gök gürültülerinden korkmuyordum . Korkmam için annem ve babama sarılmam gerektirdi . O yüzden korkmak nedir bilmiyordum . Öyle bir duygu yaşamadım .
Birden gök gürültüsünün çakmasıyla beraber oluşan kıvılcım da bir adam belirdi . Siyah , yüzü yok , saçları iki yana dağılmış , gözlerinin içindeki kırmızılık buradan görünüyor . Vampir olması için sadece dişleri eksik . O da olsa tam olacak . Sanki adam Alaca Karanlık dizisinden fırlamış Edward Cullen gibi . Gerçek adıyla Robert Pattinson . Bana yavaş yavaş yaklaşırken gök gürlemeye devam ediyordu . Ellerim ayaklarım titrerken kaçacak bir yerim olmadığını hissettiğim an yaşadığım çaresizlik Flash tv filmlerindeki Aşklardan bile öteydi o an . Daha çok çaresiz . Evet beste birazdan adam seni ısıracak ve kurt adama dönüşeceksin ama yaptığın espirlere bak . İyice kafayı yedin sen . İç sesim ile tartıştığım sırada , adam elini omzuma koydu . Ve konuşmaya başladı .
- Merak etmeyin kötü bir niyetim yok . İsmim Cihan kulübün başkanıyım . Buraya siz kendi isteğiniz ile geldiniz . Ben sizi buraya çektim sadece .
Yüzünden gülmemek için kendini zor tutan bir insan ifadesi vardı . Ne ukâlâ bir çocuktu bu böyle ! Salak , gerçekten aptal . Kendisi beni buraya çekti . Tehditler etti . Ve şimdi de gülmemek için zor tutuyor kendini . Bu ne şimdi ? Oyun mu ? Yoksa bir tür kamera şakası mı ?
İç sesim bir anda tekrar konuşmaya başladı benimle
- Hayır beste ormanda kamera olmaz
- Sağol iç ses sen söylemesen bilmiyordum
Çocuk bir anda bana döndü ve anlamaz bir ifadeyle baktı
- Kendi kendine mi konuşuyorsun ?
- Evet , kendi kendime konuşuyorum . Sen beni aradın . Buraya çağırdın . Bende geldim . Nereden bileyim bunun bir saçmalık olduğunu . Kamera nerde bari ? Söyle de el sallayım . Görevim gittiğine göre gidiyorum .
Ben tam giderken , bir anda kolumdan tuttu sertçe . Yüzünde az önceki gülüşünden eser kalmadı . Gecenin karanlığında parlayan kıpkırmızı gözleri alev aldı birden . Ve konuşmaya başladı
- Bak beste ! Ben seni buraya çağırmadım . Sen kendin geldin . Bu bir kamera şakası değil . Hele ki telefon şakası asla . Böyle saçmalıklara zaman harcayacak olsam , kendime şaka dükkanı açardım . Anlıyor musun? Buraya sen kendi ayaklarınla geldin . Ve gitmek istemiyorsun . Eğer gerçekten gitmek istiyorsan ben seni tutmuyorum buyur git . Yavaşça ellerini kolumdan çekti ...
- Bir dakika dur ? Sen adımı nereden biliyorsun ? Kimsin sen ? Bir tür sapık mı ? Beni mi gözetliyorsun ? Evimize mi sızdın? Kamera filan mı taktırdın ? Nesin sen ya kimsin sen ! Ben şiddetle bağırdığım sırada arkasını döndü tam konuşacaktı ki , bir anda yağmur başladı .
Yağan yağmur saçlarımızı , bedenlerimizi , her bir tarafıyla üşüyen kalplerimizi ıslatırken biz yağmurdan hiç bir zaman kaçmadık . Çünkü yağmuru seviyorduk .
Cihan bana doğru geldiği sırada , yavaşça arkama bakmadan geldiğim yoldan geri dönüp teyzeme gidecektim . Elini omzumda hissettiğim sırada sinirle ona döndüm .
- Bak Cihan kimsin ? Nesin ? Nereden geldin bilmiyorum . Ama benim peşimi bırak . Lütfen . Ben senin oyuncağın değilim . Olmayacağım . Kendine başka kuklalar bul lütfen .
- Seni kuklam yapmak isteseydim İplerini elime alırdım çoktan . O yüzden şimdi benimle geliyorsun yoksa ipler elimden kayabilir .
O an dona kaldım . Cihan her kimse çok tehlikeli bir insandı . Bir hareketi ile tüm hayatımı alt üst edebilirdi . Bunu göze almak istemedim . Ve onunla yürümeye devam ettim .
Yürürken bir sessizlik almış başını götürüyordu . En sonunda o sessizliği bozdum .
- Bana kim olduğunu anlatır mısın ? Nereye gidiyoruz ? Sen kimsin ?
- Çok soru soruyorsun ufaklık . Bekle gidince öğrenirsin .
Haklıydı . Çok soru soruyordum . Gidince öğrenecektim .
Yavaşça ormanın içinde , ağaç evinin kapısını araladığım anda yaşadığım şok iki katına çıktı . Burada onlarca insan vardı . Hepsi bağlı , bir çoğu çıkmak istiyor çıkamıyor . O sırada cihanın gözünün içine derin bir bakış attım . Artık her şey için çok geçti . O bana bir seçim sunmuştu . Ben kaçmamayı tercih ettim . Ve sanırım sonum geldi . Hızlıca kapının kilidini açmaya çalıştığım sırada , cihanın duygudan yoksun umursamaz felaket dolu sesi yükseldi .
- O kapıyı açamazsın anahtarı bende
- Cihan bu insanlar , ben , bunları hak edecek bir şey yapmadık . Neden bunu yapıyorsun . Niye bunlarca insana işkence ediyorsun . Onlar ne yaptı sana ? Niye onları dışarıdaki hayatlarından mahrum ediyorsun . Düşünmedin mi hiç ? Bu kadar insanın dışarı da da bir ailesi olduğunu . Onları belki aylar belki de yıllar boyu arayan aileleri olduğunu .
O an Cihanın gözleri doldu birden . Duygudan yoksun , kalbi ölmüş , hayatının bir yerinde onu yaralayan bir şey olmuş sanki . Perdenin arkasında bir şeyler dönüyor . Ama bunu kendine söyleyemiyor . Buradaki tüm insanlara aynı yalanı söyledi . Onların gözün de de bunu görebiliyorum . Bunca insanı kandırdı ve buraya çekti . Ama neden yaptı bunu? Bu insanlarla derdi ne ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Taraf
AdventureAilesinden sevgi , merhamet görmeyen Bestenin macera ve aşk dolu hikayesine hoşgeldiniz ! Okurken bile olsa nefesinizi kesecek bu hikayeyi umarım beğenirsiniz . Tarlaya bırakılmış , sulamayı unutulmuş , yıpranmış tekrardan büyümeyi bekleyen bir ay...