Soyunma odasının kapısını sertçe kapatıp neredeyse hiç kullanmadığım kendime ait minik odama girdiğimde sinirle volta atmaya başladım bir oraya bir buraya doğru. Olanlara inanamıyordum. En yakın arkadaşım sandığım adam arkamdan bin tane dolap çevirirken ben aptal gibi ağlıyormuşum meğer. Bu da yetmezmiş gibi gözümün içine baka baka kocamı benden alacağını söylüyordu. Ha! Az önce Dîyar'a yaptığı kur'u da unutmamıştım. Yanında olmamı bile umursamadan çocukla o kadar rahat konuşuyordu ki! Bunu düşünmek sinirlerimi iyice altüst ederken kapının bir anda açılmasıyla refleksle döndüm hemen.
Dîyar endişeyle bakıyordu bana.
''Dîyar..''
''Ne oldu sana? Betin benzin solmuş.'' Beni girerken görmüş olmalıydı. Elindeki tepsiyi masaya bırakıp yanaklarımı avuçları içine aldı. ''Bir şey olmuş.''
''Dîyar senden bir şey isteyeceğim.''
''Tamam söyle hemen yapayım.''
Kararsızca gözlerine baktım.
''Bundan sonra ne dersem diyeyim sorgulamadan yapmanı istiyorum. Çalışanım ya da arkadaşım olarak değil. Eşim olarak yap bunu.''
Niye böyle bir şey istediğimi anlamadığını biliyordum. Yine de sorgulamadan başını sallandığına sevinçle boynuna atladım. Onu kaybetmekten çok korkuyordum. Armando'ya ne kadar iddialı davranmış olsam da öyle değildim işte. Bıraksam kendimi odama kapatır ve sonsuza dek kaçardım her şeyden.
Ama şimdi kaçma zamanı değildi. Üstelik arkadaşım sandığım adamla konuşmamızın üzerine onun bir an olsun vakit kaybetmeden hiçbir şey olmamış gibi Dîyarla konuştuğunu gördükten sonra. Kesin fotoğraf çekmemizin intikamını alıyordu kendince. Ne yapacağımı düşünürken aklıma gelen fikirle geri çekildim sıcak kollardan.
Birbirimizden ayrıldığımızda elimi ona doğru uzattım. Saklayamadığım bir heves ve heyecanla yerimde kıpırdanırken ''O zaman ilk olarak elimi tutmanı istiyorum.'' Dedim kocaman bir gülücükle.
O da gülümsüyordu. Elimi tutmadan önce tepsiyi kavramış ve benim açtığım kapıdan elimi sıkıca kavrayarak çıkarmıştı bizi.
''Emrin başım gözüm üstüne.''
''Ne?" Ilk defa duyduğum sözle ''anlamadım?" Diye devam ettim. ''Başınla gözüne ne olmuş?" Başını geriye savuran koca bir kahkaha patlattı. Sesi tüm koridorda yankılanmıştı. Komik bir şey söylememiştim ki.
''Bu türkçe de bir deyim Levi.'' Dedi. ''Başım gözüm üstüne, yani istediğin benim için zevk. Keyifle yaparım demek.''
Tam konuşacaktım ki mutfağın orada dikilen bedenle Dîyar'daki bakışlarım arkasındaki kötü kalpli sarışınla buluştu. Göz göze geldik. Bakışları gözlerimden birleşen ellerimize kaydı. An be an gördüm nasıl öfkelendiğini. Gülümsedim.
''Yaa.'' Diye nida çıktı ağzımdan. Her şeyden habersiz çocuk hâlâ gülüyorken beni kendine çekti. Görüş alanım Dîyar'ın o güzel esmer boynuyla kapandığında yürümeye başladık. Armando arkamızda kalmıştı.
''Yaa yaa.'' Dalga geçiyordu benimle. Başka zaman olsa bunun için ona kızabilirdim ama şimdi aklım başka yerlerdeydi. Yine de Dîyar'ın yanındayken Armando'yu düşünmeyi yasakladım kendime. Bunun için aklıma ilk geleni söyleyiverdim.
''Ne kadar değişik bir diliniz var öyle. Bunun gibi başka deyimler de var mı?"
''Olmaz mı? Hoşuna gitti bakıyorum.''
''Evet. Hmm ne yapsam? Bende babam gibi türkçe öğrenmeye mi çalışsam ki?"
Hoşuna gideceğini düşünmüştüm ama birden gülümsemesi soldu. Suçlulukla ensesini kaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göçmen (GAY)
RomanceYıl 2002, aylardan eylül. Bir tarafta doğunun incisi Diyarbakır, diğer tarafta avrupanın çiçeği Amsterdam... Kan davası yüzünden memleketinden istanbula kaçan ama orada da aradığı huzuru bulamayan Dîyar, Hollandaya göçmen olarak gitmek için anlaşmal...