Sonunda konser günü gelip çattığında bir yanım heyecandan yerinde duramazken diğer yanım biletlerin sahibi yüzünden gergindi. O yanımı sabahtan beri yaptığım gibi sustururken ojelerimi sürmeye devam ettim.
Bugün Dîyar'a tamamen başka bir tarafımı göstermek istiyordum. En çılgın yanlarımı. Ve bu yüzden de kıyafetlerime varana kadar her şeyimi gizli almıştım. Ona sürpriz yapacaktım. Beni görünce yüzünün alacağı ifadeyi hayal ettikçe heyecanım katlanıyordu.
Tırnaklarıma beğeniyle bakıp kuruması için üflerken saati kontrol ettim. Bugün erken kapatacaktık konser için fakat Dîyar kalmak için ısrar edince onu tek bırakmak zorunda kalmıştım. Saat neredeyse altıya geliyordu. Şimdiye kadar gelmesi gerekiyordu. İçimi kaplayan merakla telefonumu alıp tırnaklarıma değdirmemeye çalışarak cafeyi aradığımda üçüncü çalışta açılan telefonla ''Dîyar?" Diye seslendim sorarcasına.
''Patron benim, Emma.'' Bunların cafe de ne işleri vardı hâlâ?
''Emma saatin farkındasın değil mi?'' Diye sorduğumda iç çekişini telefonun diğer ucundan duymuştum.
''Malesef farkındayım ama kocan için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.'' Dedi bıkkınlıkla. Tahmin etmiştim. Bugün konser olduğu için fazla müşteri gelmez diye düşünmüştüm ama tam tersi olmuştu. İnsanlar ülkenin dört bir yanından amsterdam'a akın ediyor ve sevdiklerine çiçek hediye ediyorlardı. Bizim iş yerimizde hem cafe hem çiçekçi dükkanı bir olduğu için kalabalık bir gün olmuştu.
''Emma, Dîyar'ı çağırabilir misin telefona?" Kuruyan ojelerimle makyaj malzemelerimi çıkardım. Ojelerime uyumlu yeşil simli farı fırçaya bularken ''onları kovdum.'' Diyen kızla kalakaldım.
''Ne?" Kendimi tutamayıp güldüm. Benimle birlikte Emma da gülerken ''üzgünüm patron ama kocan çok despot. Sen aramadan birkaç dakika önce onu ve Arman'ı kovdum. Bende kapatıyordum aslında.'' Dîyar ve Armando?
''Ah,'' ne diyeceğimi bilemeyerek duraksadım. ''Buraya geliyorlar o zaman. Tamam seni daha fazla oyalamayayım Emma. Yarın görüşürüz.'' Kızın cevap vermesine fırsat vermeden yüzüne kapattım ve bunun için gönlünü almayı aklımın bir köşesine yazdım. Ardından daha fazla oyalanmadan aceleyle farı gözlerimin çevresine sürmeye başladım.
Saçlarımı zaten yapmıştım. Buklelerim daha belirgin, alnıma doğru düşerken lip balmı da ince dudaklarıma yedirdim. Neredeyse gelmek üzerelerdi. Üstümdeki ince gömleği çıkarıp gelmeden önce satın aldığım transparan üstü özenle yatağın üstünden aldım.
Bunu günler önce Dîyarla çıktığımız alışverişte görmüştüm. O günden beri aklımdaydı ve işten erken çıkıp mağazalarda biraz dolaşırken tekrar karşıma çıkmış, bende bunu Tanrı'dan bir işaret olarak görüp kaçırmamıştım elbette.
Hevesle üstüme giyinip altıma da deri pantolonumu geçirdiğimde gardrobun boydan aynasından kendimi süzmeye başladım. Sanki... hmm, tişörtü pantolonun içine soktum. Ayna da bir önümü bir arkamı kontrol ederken memnuniyetle ellerimi çırptım birbirine. Evet! İşte şimdi olmuştu.
Kapı çaldığında bir an ne yapacağımı bilemedim. Gelmişti! Hızla odamızdan çıkıp kapının önüne geldim ve üstümü başımı son kez kontrol edip boğazımı temizledim. Kalbim durmak üzereydi heyecandan ama hazırdım. Onu daha fazla bekletmek istemeyerek dudaklarımda içten bir tebessümle yavaşça kapıyı araladım.
''Levi.'' Yüzümdeki gülüş hızla solarken inanamayarak karşımdaki adama baktım.
''Sen- senin ne işin var burada?" Hayretle sordum.
''Geri döndüm.'' Dediğinde hâlâ ağzım açık ona bakıyordum. Herhalde zavallı dedem mezarından kalkıp buraya kadsr gelse bu kadar şaşırmazdım ama bu adam-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göçmen (GAY)
RomanceYıl 2002, aylardan eylül. Bir tarafta doğunun incisi Diyarbakır, diğer tarafta avrupanın çiçeği Amsterdam... Kan davası yüzünden memleketinden istanbula kaçan ama orada da aradığı huzuru bulamayan Dîyar, Hollandaya göçmen olarak gitmek için anlaşmal...