4- SAPLANTI

169 33 2
                                    

***Her şeyi yapsaydın da seviyormuş gibi yapmasaydın***

Şimdi çok güzel gülüyorsun fakat her şeyi öğreninceye kadar...

-AŞKIM ERYİĞİT-

Güneşte olmasaydı burada ölene kadar uyurdum herhalde. Yine ve yine masamda oturmuş önümdeki soru bankamın üzerine yığılıp kalmıştım. Her yanım ağrıyordu, her yeni gün burada yatmamak için kendime söz veriyordum ama nasıl her sabah böyle uyandığımı da bilmiyordum. Saat kaçtı? Bugün sınav vardı. İlk sınava geç kalmak hiç istediğim bir şey değildi. Odamda çılgınlar gibi telefonumu arıyordum ama hiç bir yerde yoktu Lanet olsun saat kaç?

Nihayet telefonumu bulduğumda şarjının %1 olduğunu görüp küçük bir küfür savurdum daha gözlerimi saate indirmeden kapanan telefona az öncekinden daha da büyük bir küfür savurdum ve üstüme çabucak bir şey geçirdim hemen kendimi dışarı atmalıydım.

Bir yandan ayakkabılarımı giyerken bir yandan da saçımı tarıyordum. Durağa geldiğimde durağın hemen önünde büyük ihtimalle arkadaşını bekleyen bir adamın arabasına yaklaşıp saatin kaç olduğunu telefonumun şarjı bittiğinden bakamadığımı söyledim. Metronun 2 dakika önce kalktığını işinin olmadığını eğer istersem beni gideceğim yere kadar bırakabileceğini söyledi. Sözlerinde saate dair en ufak bir şey bile geçmiyordu.

Normalde olsa asla tanımadığım birinin arabasına binmezdim ama şu an durum çok acildi. Direk arka kapıyı yöneldim ve oturdum. Sakin ol taksideymiş gibi hayal et seni bırakacak ve bir daha da görüşmeyeceksiniz. Uzun zamandır yaptığım bir alışkanlık olarak arabanın plakasını beynime kazımıştım. Normalde bunu telefona yapardım ama durum malum. Hem annem neden beni uyandırmamıştı. Adam rahatsız olmuş olacak ki sağa çekip öne oturmamı istedi. Öyle de ben rahatsız olurdum ama daha fazla zaman kaybedemezdim. Kalkıp ön koltuğa oturdum.

"Artık saatin kaç olduğunu söyleseniz, gerginlikten bayılacağım da" dedim, gerginliğimi azaltmak için parmaklarımı kütlettim. Sol cebinden çıkardığı telefondan saate bakıp bana dönerek saati söyledi sınava 20 dakikadan az kalmıştı bu hızla gidersek ucu ucuna yetişirdik.

"Teşekkürler, biraz daha hızlı gitmeniz mümkün mü geç kalmak istemiyorum" dedim ve yarım bıraktığım parmak kütletme işine geri döndüm.

"İşin ne zaman bitecek? bittiğinde bu numarayı ara" dedi ve takım elbisesinin cebinden bir kart çıkarıp kısa olan eteğimden dolayı çıplak bacaklarımın üzerine koydu. Koyarken de parmaklarını üstünkörü bacaklarımda gezdirdi ve cümlesine devam etti. "Ben senin gerginliğini alırım" çok rahatsız olmuştum kim ilk defa görüştüğü birine bu kadar yakın davranırdı ki? Dışarıdan gören biri rahatlıkla işinde gücünde biri olduğunu söylerdi. Neyse ki okula 5 dakikalık uzaklıktaydık bu adamdan bir an önce kurtulmak istiyordum.

Yol boyu ağzımı bıçak açmadı o kaç yaşında olduğum, adım, hangi bölümde okuduğum, sevgilimin olup olmadığı gibi özel sorular soruyordu. Açıkçası beni okula getireceğinden bile şüpheleniyordum, bu adamdan başka şeyler bekliyordum ama düşündüğümün olmamasına sevinmiştim. Nihayet okula geldiğimizde hızla arabadan indim ve koşarak içeri girdim, yerime otururken sınav kağıtları dağıtılıyordu. Büyük bir hızla çantamdaki kalem ve silgimi çıkarıp sınav sorularını okumaya başladım.

Yaklaşık yarım saat sonra sınavımı bitirmiş, dışarı çıkmak için hazırlanıyordum. Diğerleri hâlâ sınavdaydı ilk ben çıkmıştım. Saat şimdiden öğle olmuştu ve sınavdan sonra dersim olmadığından oyalanarak kampüsten dışarı çıktım. Eve doğru yavaş yavaş ilerlerken bir yandan da adamın bana verdiği karta bakıyordum. Tarık Coşkun, yazıyordu altında da numarası ve çalıştığı holdingin adı vardı. Kafamı kartvizitten kaldırdım, yırttım ve yere attığım sırada yanıma bir araba yaklaştı.

KALBİMDEKİ  MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin