Doruk'un ağzından dinliyoruz bu bölümü. İyi okumalar sevgili okurlar.
***Adıyaman'a geleli bir hafta olmuştu. Yağmur ile tek celsede anlaşmalı olarak boşanmıştık. Omuzlarımdan kocaman bir yük kalkmış gibi hissediyordum.
Tam huzurlu bir yalnızlık yaşayacağımı düşünürken geldiğim görev yerinde Barış beni bulmuştu. Tâbi benimle aynı ortamda olmamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Yıllar birbirine eklendikçe sanki daha çok kini artmış gibiydi açık kahverengi gözlerinden ateş püskürüyor ve bunu kimse görmüyor gibiydi.
Oturduğum kanepeden derin bir iç çekerek kalktım. Hemen karşımdaki odadaydı ama bir kere bile o kapıyı açıp içeri girmemişti. Sabahları askerleri ile, geceleri evrakları ile ilgileniyordu. Eve bile doğru düzgün gitmiyordu.
Benim yıllar önce o bankta bıraktığım küçüğümün yerinu melankolik, sadist bir üsteğmen almıştı âdeta.
Ben dışarı çıktığımda askerler, asker selamı vererek durmuştu. Kafam ile onları geçiştirip dışarı çıktım. Bahçeye inip banklardan birinde oturup bir sigara çıkarttım. Dalı dudaklarımın arasına alıp yaktıktan sonra arkama yaslandım.
Akşam saatlerine yeni girmiştik. Kızıl gökyüzünün tadını çıkartmak istiyordum. Bir anda yanımda hissettiğim beden ile kafamı çevirince içime çektiğim sigara dumanı boğazımda kalmıştı.
Öksürürken Barış'a hâlâ bakıyordum. Homurdanarak konuştu.
"Hasbinallah... Oğuz! Kantinden bir su getir çabuk Doruk komutana!"
"Emredersiniz komutanım"
"Hâlâ burada dikiliyor musun koşsana oğlum adam ölüyor"
Kendimi biraz toparlanmışken bana yine aynı şekilde bakıyordu. Nefretle, tiksinerek. Oğuz elinde bir şişe su ile geldiğinde kapağını açıp suyu kafama diktim.
"Oğuzcuğum yorulma ayakta gel istersen ortamıza"
"Estağfurullah komutanım..."
"Hadi işine Oğuz hadi."
Niye bu kadar sert davranıyor ve aşağlıyordu askerleri?
"Teşekkürler Oğuz git içeri biraz dinlen ben buralardayım zaten"
Oğuz gözlerimin içine bakarken bu yaptığım zoruna gitmiş olarak ki Barış hemen atıldı.
"Oğuz senin komutanın benim. Siktir git görevinin başına"
Oğuz yutkunup ikimize baktı tam ağzını açacaktı ki yeniden atıldım.
"Oğuz ben yüz başıyım ve sana emrediyorum. Git dinlen evlat"
Barış sinirden dişlerini sıkıp küfürler mırıldanırken asker selamı verio bağırdı Oğuz
"Emredersiniz komutanım!"
Sanki fikrimi değiştirmemden korkar gibi koşar adımlarla yanımızdan uzaklaşmıştı.
"Sana ne ulan benim askerimin görevinden?"
"Çocukların üzerine çok gidiyorsun Barış, daha yeni yeni büyüyor onlar"
Gözlerimin içine baktı... Gözlerimi kaçırıp yan tarafa baktım.
"Komutanlar sen yeni geldiğin için yemekli bir kutlama rezervasyonu yaptırmış restoranda."
"Başka "
"Başkası... Evli komutanların karıları da gelecekmiş, Yağmur da gelsin. Yarın saat 20:30'da"
"Sen?"
Kafasını iki yana sallayıp, bir kolunu banka yasladı.
"Ben?"
"Gelecek misin?"
"İtin olduğu masada ne işim var benim. Hadi eyvallah, Oğuz ile işim var."
"Barış."
Ayağa kalkmıştı ki kafasını eğip bana baktı.
"Söyle."
Derin bir iç çekip onunla birlikte ayağa kalktım.
"Özür dilerim"
Kaşlarını hafif kaldırıp gözlerimin içine baktı.
"Özür dilersin?"
Yerde hâlâ yanan sigarayı eğilip aldı, bir nefes içine çekip bıraktı sönmemesi için sigaranın. Elini açıp içine sertçe bastırdı sigaranın harını.
"Barış delirdin mi elini yaktın"
Sigarayı yanan eli ile konuşturur gibi yaptı.
"Özür dilerim seni yaktığım için"
Gözlerini yeniden bana dikip sigarayı üzerime attı.
"Yaptığın şey buydu. Bilerek yaptığın bir şey için özür dileyemezsin siktiğimin çocuğu"
Öfkesi o kadar güçlüydü ki korkmuştum. İki adım geriye atarken o çoktan yürümeye başlamıştı. İçeri girdiğinde sesi ile yankılanmıştı askeriye.
"Oğuz!"
Siktir... Çocuğu öldürdü bu. Koşarak içeri girdim. Seslerin geldiği yere doğru koşmaya başladım. Bir elini çocuğun omuzuna koyup sıkıyordu. Bağırarak içeri girdim.
"Barış teğmen bırak askeri!"
Arkasına dönüp bana bakarken sinirden damarı çıkmıştı. Elini Oğuzcağızın omuzundan indirdi.
"Asker bana yardım etmen gerek gel odama."
"E-emredersiniz komutanım"
Ben dışarı çıkarken Oğuz da koşarak yanıma gelmişti. Elime uzanıp öpmeye çalışınca onu tutmuştum.
"Allah razı olsun Doruk komutanım"
Omuzunu patpatlayıp benim odama doğru yürümeye başladık.